Kişilik Kuramları kitaplarını, Kişilik Kuramları sözleri ve alıntılarını, Kişilik Kuramları yazarlarını, Kişilik Kuramları yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
(...) bir kimse Freud fikirlerinin bazılarını ya da tamamını reddedebilir, ancak hiç kimse onun psikoloji alanına olan önemli ve sürmekte olan etkisini reddetmeyecektir.
İnsanın dünyayı anlamdırma çabası kendinden başlar, düşünsenize daha kendinizi bile anlayamıyorken bu uçsuz bucaksız kainat hakkında ne gibi bir bilgiye sahip olabilirsiniz?
Kitabı birazcık bu amaçla, birazcık ilgimi çektiği için, birazcık nereden başlasam sorusuna cevap bulmak için okudum ve tüm sorularım biraz bile olsa yanıtlandı. Neredeyse tüm kuramcıların belirli bir raddeden sonra kendine yardım etmek için girdiği psikoloji alanının bu kadar gelişmiş olması çok şaşırtıcı. Bundan daha şaşırtıcı olan şeyse bunca ilerlemeye rağmen hâlâ insan konusunda net bir bakışımızın olmaması.
Bu belirsizlik ve uçsuz bucaksızlık beni çok heyecanlandırıyor, bazense abartıyormuşum gibi hissediyorum; insanız en nihayetinde, olur öyle şeyler.
Kişilik KuramlarıEsef Ercüment Yerlikaya · Pegem Akademi Yayıncılık · 2015219 okunma
Dürtüler birer soyutlamadır ve insanların dürtülere sahip olduğunu ve dürtüleri tarafından yönetildiğini düşünmek, insanı mekanikleştirir. Bizler aslında açlığımızın, susuzluğumuzun, duygularımızın ve fikirlerimizin kendisiyizdir ve gerçekten insan olmanın temeli bu deneyimlerdir.
Kısacası belirli ve gerekli ölçüde sınırlamaların dışında çocuğun seçimlerini kendi doğasına göre yapabilmesi ve gelişebilmesi için seçimlerinin doğru ölçütü olarak kendi öznel deneyimlerinden aldığı hazzı ve sıkıntıyı benimsemesine izin verilmelidir. Bu seçimler bir başka kişinin dileğine göre yapıldığında çocuğun benliği kaybolur.
“Freud’un en büyük keşfi, kişinin kendini, gizilgüçlerini, duygu, dürtü, anı, kapasite ve yazgısını tanımaktan duyduğu korkunun birçok psikolojik rahatsızlığın nedeni olduğunu ortaya koymuş olmasıdır”
Rogers’a göre farkındalığın ikinci düzeyi çarpıtılmış şekilde algılanan deneyimleri içermektedir. Deneyimlerimiz kendi hakkımızdaki düşüncelerimizle uyuşmadığında onları yeniden biçimlendirerek ya da çarpıtarak var olan benlik kavramımız içinde özümsenebilir hale getirebiliriz.
Eysenck içedönükler ve dışadönükler arasındaki farkın temel nedeninin elektroensefalografik (EEG) kayıtlarla belirlenen kortikal uyarılma düzeyi olduğunu öne sürmüştür. Eysenck (1982) uyarılma düzeyi terimini en düşük düzeyden (uyku) en üst düzeye (panik durumu) kadar değişen bir sürekliliğin ifadesi için kullanmıştır. Eysenck’e göre içedönüklerin kortikal uyarılma düzeyleri dışa dönüklere göre daha yüksektir. Bu aşırı uyarılmadan dolayı dışarıdan gelen uyarılmalara karşı çok hassas olan içedönükler bu yüksek düzeyi daha da rahatsız edici bir düzeye getirmemek için kendilerini aşırı derecede etkileyecek durumlardan sakınırlar.
Allport kişiliğin; bireyin içinde var olan ve sergilediği davranışların arkasında yatan güç olduğunu belirtmiş ve kişiliği; “Bireyin kendine özgü düşünce ve davranışını belirleyen psikofiziksel sistemlerinin dinamik örgütlenmesi” olarak tanımlamıştır.
Suçluluk duygusu “kişinin temel rol yapısını yitirme duygusu” olarak tanımlanmıştır. Yani insanlar kim oldukları ile ilgili yapılandırmaları ile tutarsız davrandıklarında suçluluk duygusu yaşarlar.
Gerçeklik bizim yapabileceğimiz ya da yaşayabileceğimiz şeyleri sınırlandırır. Ancak biz gerçekliği yapılandırma ya da yorumlama biçimimizi kendimiz seçeriz ve gerçekliği bize en fazla yardım edeceğine inandığımız yolla yorumlamayı tercih ederiz.
Çocuk umut etmek ve kendini rahatlatmak, akıl yürüterek ve planlar yaparak geleceği zihninde canlandırarak kötü durumun geçeceğini ve iyi anın tekrar geleceğini düşünmek gibi her insanın kullandığı savunma yollarını henüz öğrenmemiştir. Herhangi bir engellenme durumunda çocuk için yaşanılan acı hiçbir zaman sona ermeyecek gibi görünmektedir ve bu gibi durumlar bilinçdışı çatışmaların başlıca yaratıcılarıdır.
Yalnız çocuk aşırı derecede hayal kurar, bu da onun hayalle gerçek arasındaki ayırımı yapabilme yeteneğini ve sintaksik iletişimi parataksik sembolleştirme yerine koyabilmesini engeller.
Hem toplumsal hem de kişisel düzeyde insanoğlunun bireysellik duygusu geliştikçe insan, kontrol edemediği şeylerin farkına daha çok varmakta ve kendisinin ne kadar önemsiz olduğu gerçeğiyle yüz yüze gelmektedir. Bu da kişinin dünyada yalnız olduğunu hissetmesine yol açmaktadır.