Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Küçük Felsefe Tarihi

Şükrü Günbulut

Küçük Felsefe Tarihi Gönderileri

Küçük Felsefe Tarihi kitaplarını, Küçük Felsefe Tarihi sözleri ve alıntılarını, Küçük Felsefe Tarihi yazarlarını, Küçük Felsefe Tarihi yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Platon'un idealar kuramı
Duyulabilir şeyler, değişmez özellikleri olan yüksek düzeydeki gerçekliklerin, yani ideaların tam olmayan gölgeleridir. Filozof görünen şeylerden yola çıkarak bu soyut gerçeklere ulaşmalıdır (yükselen diyalektik). Bu anlamda filozofun çabasını çağdaş bir fizikçininki ile karşılaştırabiliriz. Çağdaş fizikçi için bir parça tebeşirin yere düşmesi çekim yasalarının görüntüsünden başka bir şey değildir.
Spinoza'nın töz kuramı
Spinoza insandaki ve insan dışındaki tüm gerçekleri temel bir birliğin görünüşleri olarak alır. Varoluş için başka bir şeye gereksinme duymayan bu birliğe töz adını verir. Bu birlik varlıkların tümü olarak alındığında adı doğadır; içinde yıkandığımız engin bir aşk varlığı olarak alındığında adı Allah'tır. Tözün öz nitelikleri sonsuzdur.
Reklam
Nietzsche'de erk istenci
İnsanlığın iyi ahlak, iyi duygular ve melankoli içinde uyumakta olduğunu ileri sürer. Sokrates yaşamı ruhun bir hastalığı, ölümü ise bir kurtuluş olarak alıyordu. Oysa gerçeğin ve güzelliğin yaratıcısı evrende bulunan ve Nietzsche'nin Erk İstenci adını verdiği bir üçgüdüdür. Bu içgüdü her şeye baskın ve yayılmacıdır.
Platon; idealar kuramına bağlı ruh kuramı.
Ruh, içinde evrimleştiği idealar evreninden görünür dünyaya düşer, ama eski yurdunu özler, oraya doğru yeni bir uçuş için içinde kıpırdanmalar başlar. Bazen bilinç ve düşüncenin bir bunalımı, bazen bir aşk ya da Sokrates gibi gerçeğe ulaşmış bir bilge ile karşılaşma ruhu bu iki uçuşa götürebilir.
Milattan önce 5. yüzyıl sonlarında ünlü hekim Hippokrates çağdaşı olan fizikçiler gibi şöyle der: "Kutsal denilen hastalık sara şöyledir: Bu hastalık bana ötekilerden hiç de daha tanrısal ya da kutsal görünmüyor. Aksine öteki hastalıkların nasıl onları doğuran doğal bir nedeni varsa bunun da doğal bir nedeni var. Öteki hastalıklara hiç benzemediği için insanlar deneyimsizliklerinden ve şaşkınlıklarından onun tanrısal bir şey olduğunu sanıyorlar."
Nietzsche'de erk istenci
Nietzsche'ye göre elinden bir şey gelmeyen güçsüzlük iyiliğe dönüşür. Öç alamıyorum, öç almak istemiyorum söylemine dönüşür. Böylece sağ yanağınıza bir tokat yeyince sol yanağınızı çevirmeniz gerekeceğinden söz edilmeye başlanır.
Reklam
Marksta insanın yabancılaşması kuramı:
Insan karşıtlıklar içinde gelişir. Karşıtlıklar tarihsel gerekliliğin yönleri gibi görünürler. Özgürlük, kölelik yolundan geçmeden elde edilemez. Bir bölük insanın zenginleşmesi kitlelerin yoksullaşması aracılığıyla gerçekleşir. Devlet hem özgürlük hem baskı aracıdır.
Freud'un en devrimci savı cinsiyetin ergenlikten önce var olduğudur. Ergenlik yalnızca dirimbilimsel bir olgunlaşmadır. Oysa bir çocuk cinsiyeti vardır. Bu cinsiyetin biçimi ve işleyişi büyüklerinkinden değişiktir, ama aynı kaynaktan gelir. Ergin cinsiyet çocukluktan gelen eğilimlerin bir amaca yönelmesi sonucu oluşur. Sapıklık, tamamlanmamış, çocuklukta kalmış cinselliktir.
Yapısalcılık:
P ve M seslerinden biri sert diğeri yumuşak olması dolayısıyla birbirlerine karşıttırlar. Bu iki sese -ére eki eklendiğinde aldıkları anlam da karşıt olur: Pére= baba ve Mére= anne. P ve M seslerinin birbirlerine karşıt olması zamandan bağımsızdır.
Sayfa 119Kitabı okudu
Herbert Marcuse:
Günümüze dek insanoğlunu bilinç ve mutluluğa götüren ilerlemeler toplumdaki karşıt güçlerden kaynaklanıyordu. 19. yüzyılda kapitalist endüstri döneminde bu karşıtlık sınıflar çatışmasıydı. İşletenler ve işleyenler, patronlar ve işçi sınıfı arasındaki çatışma.. Ama genel zenginliğin artmasıyla günümüzde bu çatışma bitti, ekonomi alanındaki karşıtlıklar yönlendirildi. Sonuç olarak insan için saçma bir durum doğdu. İnsan makineye, teknolojiye, televizyona, köle oldu. Bolluk toplumunda özgürlük kayboldu.
Reklam
Tanrı sözünün işlevi
20. yüzyılda bu gözden düşmüş kutsallığa bazı görevler yüklenir. Allah'ın soluk bir gölgesi olarak filozof ve toplumbilimcilerin önlerine bırakılır. Bu yolla onların saygısız eleştirilerinden Allah korunur. Tanrı'nın anlamı genelleştirilerek (yerli yabancı tüm kutsallıklar anlamında) hem Müslümanların Allah'ı hem Müslüman olmayanların kutsallıklarını hem de eski Yunanlılar gibi toplumların kutsallıklarını içinde toplayarak eleştiriye uygun bir özellik kazanır. Filozoflar Tanrı ile ilgilenirken Allah dokunulamaz, üstünde düşünülemez ilgilenilemez olarak kalır.
Karl Marx:
... üretici güçlerin gelişimi toplumdaki sınıfları ve sınıflar arasındaki toplumsal savaşların biçimini belirler. Eğer toplumsal savaşların gerçeği açıkça ortada görünmüyorsa bunun nedeni egemen sınıfların bu gerçeği hukuksal, felsefi ve dinsel görüntülere çevirmiş, oralara gizlemiş olmasındandır.
Marksist politika
Politik görevler belirlenip ortaya çıktıklarında üretim araçlarını ellerinde bulunduran sınıflarca yürütülürler. Böylece ortaya çıkan devlet de Marx'a göre tüm toplumun devleti değil, üretim araçlarını ellerinde bulunduran sınıfların baskı aracıdır. Üretici güçler, işçiler devlete yabancılaşmışlardır.
Allah Kur'an'da çeşitli biçimlerde ululanır. Türkler İslam dinine geçince bu (eski) dinin en büyük kutsallığı olan Tanrı önemini yitirir. Müslüman din adamlarımız babalarının tanrısına iyi gözle bakmaz olurlar
56 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.