Kur'an'ın Yarattığı Mucize Devrimler

Yaşar Nuri Öztürk

En Eski Kur'an'ın Yarattığı Mucize Devrimler Gönderileri

En Eski Kur'an'ın Yarattığı Mucize Devrimler kitaplarını, en eski Kur'an'ın Yarattığı Mucize Devrimler sözleri ve alıntılarını, en eski Kur'an'ın Yarattığı Mucize Devrimler yazarlarını, en eski Kur'an'ın Yarattığı Mucize Devrimler yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
İslam tarihinde zulme isyanın öncü isimlerinden biri olan İmamı Âzam, Müslüman ümmetin Firavun yaratan zihniyeti sona erdirmesini, İslam imanının temel icabı olarak görmektedir. Bu imanı hayata geçirecek dirayet yoksa, hiçbir ibadet bir anlam taşımayacaktır. Hiçbir zalim, kendisine sessiz kalan bir kitlenin dolaylı desteği olmadan yaşayamaz. Hele, din, zulme uşaklık aracı yapılmışsa Firavunların bir biçimde ve değişik adlar altında zuhur etmesi kaçınılmazdır.
Rabler hegemonyasına eklenen üçüncü, fakat en ağırlıklı unsur, ilahlaştırılan din büyükleri oldu. Din büyüklerini ilahlaştırmada bir numaralı sömürü ocağı olarak tasavvuf kullanıldı. İslam tarihine hayranlık verici bir miras bırakan tasavvuf kurumunun bugün en büyük kamburu, bu ilahlaştırma illetidir. Bu gönül ocağını, Kur’an çizgisinde yol alır bir konuma getirmek için ona musallat olan insan ilahlaştırma marazının Kur’an laboratuvarında tedavi edilmesi kaçınılmazdır. İslam’ın yüzyılımızdaki en büyük vicdanı sayılan Muhammed İkbal (ölm. 1938), bu marazı, ‘şeyhperestlik’ (şeyhe tapıcılık) veya ‘pîrizm’ (şeyh dinciliği) olarak anıyor.
Reklam
Kur an’ın kişiler egemenliğinden ilkeler egemenliğine geçişin devrimini yapan ayeti, başlığın altına koyduğumuz Âli İmran 144. ayettir. Esasında bu ayet iki devrimi birden gerçekleştirmektedir: 1. Vahyin bir kişide değil, bir kitapta mihverleştirilmesi: Kilise, bu tevhit gerçeğini tersine çevirerek, tanrısal vahyi İsa’nın kişiliğinde
“Dinlerini parça parça edip fırkalara, hiziplere bölünenler var ya, senin onlarla hiçbir ilişiğin yoktur. Onların işi Allah’a kalmıştır. Allah onlara, yapıp ettiklerini haber verecektir.” (En’am, 159) Bu ayetten anlaşılır ki, dinde fırkacılık edenlerin, din ve Peygamber hakkında sloganları ne olursa olsun, gerçekte Hz. Muhammed’le aralarında bir iman bağı kalmamıştır. Bunlar ya kendi kendilerini aldatan basireti bağlanmış gafillerdir yahut da din ve peygamber sloganlarıyla saltanat ve menfaat devşiren ikiyüzlülerdir.
İnsanların birçoğu, peygamberlik konusunda, olması gereken sıfatları belirlemekle işin içinden çıkacaklarını sanırlar. Oysaki konunun önemli yanlarından biri de olmaması gerekenleri tespittir. Çünkü bu İkincisi gereğince yapılmadığında peygamberler ilahlaştırılır ve sonuçta dindarlık adı altında şirke meddahlık yoluna girilir. Hz. Peygamber bu kaygıyı duyan en büyük ruhtur. Ümmetini ısrarlı bir biçimde kendisini ilahlaştırmamak hususunda uyarmıştır. Ve göstermiştir ki, eski ümmetlerden birçoğu özellikle Hıristiyan kitle bu yola girdiği için şirke bulaşmıştır. Peygamberleri şirk aracı yapmada ilk belirti daima aşırı övgüdür. Bunun içindir ki, Hz. Muhammed’in ısrarla şunu istediğini görmekteyiz: Beni diğer peygamberlerle üstünlük yarışma sokmayın ve beni Hz. İsa’yı övdükleri gibi övmeyin; bana ‘Allah’ın kulu ve elçisi’ demekle yetinin...
‘Allah’ın indirdiği’ başlığının altına ilk yazılacak olan akıldır. Çünkü o, peygamberlerin tebliğinden önce, o tebliğe muhatap olmamış olanlar da dahil, tüm insanlarda bulunan tanrısal bir cevherdir. Akıl, vahiyden daha önce, daha geneldir. Bu öylesine şaşmaz bir gerçektir ki, İslam bilginlerinin akılcı olmayanları bile, akıl ile vahyin çatışması (daha doğrusu çatışmış gibi görünmesi) durumunda aklın esas alınacağını söylemişlerdir. Bu söylem onlara, Kur’an’ın öğrettiği tartışmasız, tevilsiz bilgilerden biridir. İslam düşünce tarihinde aklın işletilmesinin ve onayının dinin kabul edilebilirliğinin de ölçüsü olduğunu ilk dile getiren düşünür olarak gördüğümüz Mutezile imamı Kadı Abdülcebbar (ölm. 415/1024) şaheseri el-Mûğni de şu tespiti yapıyor: “Akıl ve ilimle ispatı yapılamayan şey itikat konusu da olamaz. Böyle bir şeyin inkârı gerekir. Bunun içindir ki, Kur’an’ın kalpte olan bir mânâdan ibaret olduğunu, aklî- zarûrî delille ispatını istemenin söz konusu edilemeyeceğini söylemek Kur’an’ın reddedilmesini istemekle aynı anlama gelir.” (Kadı Abdülcebbar, el-Muğnî, Halku’l-Kur’an, 14-15)
Reklam
91 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.