Üç Uzun Öykü

Kurbanı Beslemek

Kenzaburo Oe

En Yeni Kurbanı Beslemek Sözleri ve Alıntıları

En Yeni Kurbanı Beslemek sözleri ve alıntılarını, en yeni Kurbanı Beslemek kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
“Bugün için ben yalnızca ‘şimdiki zaman’ın alanında yaşıyorum; en azından bilinçsiz olarak. Zamanı geriye getirme makinesiyle geçmişe yolculuk yapma oyununun kuralını biliyor musun? Hayır mı? Peki öyleyse, dinle! On bin yıl önceki dünyaya gitmiş bir adam düşün: O dünyada bu adam hiçbir şey yapamaz, iz bırakacak hiçbir şey. Çünkü bir yandan, on bin yıl öncesinin gerçek ‘zamanı’nda yoktur; öte yandan, iz bırakacak herhangi bir şey yapmış olsa, o dünyanın son on bin yıllık tüm tarihi bundan ötürü elbette çok önemsiz derecede, ama yine de kesin olarak değişmiş olacaktır. Ben, şimdiki ‘zaman’da yaşamadığım için, burada, arkamda en ufak bir iz bırakmaya hakkım yok.”
On yıl önce her iki gözümün de görme gücü tamdı. Bugün biri çaresiz olarak bozuk. ‘Zaman’ın görünümü değişti; şimdi atılan bir taş yüzünden ezilen bir göz yuvarının oluşturduğu tramplenden atlamış bir ‘zaman’ söz konusu. O zamana dek ‘zaman’la ilgili düşüncemin olağanüstü çocuksu bir yanı vardı. Arkanızda bakışlarıyla sizi bir burgu gibi delen ve önünüzde size tuzak kuran o insanı kıvrandırıcı ‘zaman’ duygusunun ne olduğunu henüz bilmiyordum.
Reklam
Bir ilkyaz günü öğleye doğru, saunadan çıktıktan sonra duş yaptığı sırada, önünde dikilen esmer tenli tanımadığı bir adamı görünce aklı adamakıllı karıştı. Aynanın üstünü kaplamış olan buğunun kuşkusuz bunda bir rolü olmuştu, ama tanımadığı o adam kendisiydi. Aynayı dolduran görüntüyü ayrıntılarıyla inceleyince, birçok zihinsel bozukluk belirtisini hiç kuşku duymadan saptadı. Ama bu kez kendisini tümüyle saracağa benzeyen ve giderek daha çok sıkıştıran bu deliliği kendisiyle paylaşacak artık ne oğlu ne de babası vardı. Onun için geriye kalan tek özgürlük, bu deliliğe tek başına göğüs germekti.
... karısının söylediğine göre, annesi babasını ‘öteki’ diyerek anmıştı. ‘Öteki’…; The Man… Bu, şişkonun aklına bir İngiliz ozanın bir savaş şiirinden bir bölümü getirmişti. Şiirde ‘man’ sözcüğündeki ‘m’ büyük harfle yazılmıştı. Bir anımsamadan daha çok, her ânın var olması söz konusuydu. Tıpkı ‘arı toprak’ mezhebinin İlâhilerinin müteveffa büyükannesinin ruhunda, ömür boyu yaşaması gibi, bu şiir de bir dua benzeri onun ruhunun ve bedeninin ayrılmaz parçası olmuştu. Ona göre, ‘öteki’nin savaşın en civcivli zamanında Çinli dostlarının art arda öldüklerini öğrendiği sırada yalvarmasını anlatıyordu. “The voice of Man: O, teach us to outgrow our madness.” Eğer bu ses— “Ne olur, bize deliliğimizden kurtulmayı öğret”—‘öteki’nin sesiyse, diyordu şişko, ‘bizim deliliğimiz’ aynı zamanda onun ve benim deliliğimdi. Şimdiye kadar, bu dizeleri bir dua gibi mırıldandığında ‘bizim deliliğimiz’ şişkoya göre her zaman onun ve oğlu Eeyore’nin deliliğiydi. Ama şimdi artık bu iki sözcük yalnızca ‘öteki’ ve kendisi için geçerliydi; başka kimse için değil. ‘Öteki’ o kerpiç odasındaki berber koltuğunda yığılı ağır kitlesiyle gözleri kapalı, kulakları tıkalı durumda, durmadan bu duayı yinelemişti: “Lütfen, ona ve bana, delilikten nasıl kurtulacağımızı öğret.”
İnsanların yaşamı, karanlıklardan çıkarak bir süre bir mum ışığı çevresinde toplandıktan sonra, herkesin kendi karanlıklarına dönüp yok olmasından ibarettir.
Şişkonun içinde dikkatle dokunulduğunda kesinlikle acımayan yerler vardı, ama dinginleşip de bu yerlere kendisi dokunduğunda dayanılmaz bir acıyla tir tir titriyordu.
256 öğeden 321 ile 256 arasındakiler gösteriliyor.