Kitabın ismine, kapağına, arkasındaki yazıya kapılarak aldığım bir kitap. Hazır kafa dağıtmak için distopik bir kitap okuyayım dedim. Bir de baktım Türk bir yazar. Merakıma yenik düştüm aldım.
Beğendim mi desem aradayım. Klasik filmlerden bildigimiz distopik evreni hissedemedim. Genelde distopik eserlerde fazlaca betimleme ile karakteri, olayı, mekanı size gözlerinizi kapattığınızda hissettirir. Ben bu hissi alamadım. Diyaloglar fazlaca uzun tutulmuş al gülüm ver gülüm konuşmalar... Ama ne yazık ki mekan yada kişiler ile kısa betimlemeler ile geçilmiş. Bu benim kendimce eksik gördüğüm taraf.
İkincisi hikaye -hele ortalardan sonra- öyle bir hal alıyor ki Hitler mi dersin Atatürk mü dersin ohooo oradan oraya gidiyoruz. Hikaye o kadar karışıyor ki, bir de diyaloglar girince, ne olduğunu anlamıyorsunuz.
Beğendiğim nokta sadece her distopik eserde olduğu gibi merak uyandırması. Onu da zannımca başta acemice söylüyor. Bak diyor, hikayenin sonunda kurguyu sen yazacan diyor. Bilmem ne diyor. Sonuna kadar oku diyor yani.
Okunur mu, okunur. Düşün ki çok işsiz kaldın Survivor izliyorsun. Boş zaman öldürmecesi. Okuyan aaaa böyle bir kitap var neden okumadım demez, okuyan da ulan param gitti püü be demez.
NOT: Şöyle kitapları alalım da Türklerin hayal dünyası az gelişsin. Şevk duysunlar.