"Tanrı ilk önce sessizliği yarattı: tam, yekpare, bütün. Tüm yaratıklar -erkek, kadın, hayvan, böcek, kuş ve balık- bu sessizlikle beraber mutlu bir şekilde hayat sürdüler ta ki bir gün erkek ve kadın birlikte yere uzanıp kendi aralarında ilk sözcüğü yaratana dek. Bu durum Tanrının çok gücüne gitti ve sözcük torbasını öfkeyle dünyanın üzerine silkeleyip, evrenini sözcük yağmuruna tuttu. Tanrının sözcük hazinesi tüm yaratıkların üzerine sağanak gibi yağdı, eskiden sessizlikten oluşan bütün, ebediyete dek bozuldu. Tanrı dünyayı sözcüklerle lanetledi ve bundan sonra erkek ve kadın, başlangıçtaki sessizliğe geri dönmek için sonsuza dek mücadele edecekti. "
John Zerzan'ın, Makinelerin Alacakaranlığı kitabını okurken kendinizi bir tekrar içine düşmüş gibi hissedebilirsiniz. Fakat dikkatli gözler, tekrar gibi görünen konuların farklı filozoflarca yorumlanmış olduğunu görecekler.
Kitap, uygarlık krizini tanımlıyor ve kendi meşrebince bu krizden nasıl çıkılacağının formülünü veriyor.Yazar savaş, toplumsal cinsiyet, kent, gürültü, sembolik kültür gibi konuların üstüne giderek çıkarımlarda bulunuyor.Yazıyı başka bir alıntı ile bitireyim;
"Sözde Batı'nın zafer kazandığı bir çağda, bu kadar insan neden kendisini böylesine berbat, yapayalnız, terk edilmiş hissediyor?"