“Devrimci praksis ve bilgi olarak marksizm, ideolojileri tahrip eder. Marx’a göre, marksizm, bir ideoloji değildir; marksizm, ideolojilerin sonunu belirtir ve bu sonun gelişini hızlandırır. Marksizm, bir felsefe de değildir; çünkü felsefeyi aşar ve gerçekleştirir. Marksizm bir ahlak değildir; ama ahlaklar hakkında bir teoridir. Marksizm bir estetik değildir; ama eserler, bu eserlerin koşulları, ortaya çıkışları ve yok oluşları hakkında bir teoriyi kapsar. İdeolojilerin ve daha genel olarak eserlerin, kültürlerin ve uygarlıkların koşullarını “saf” düşüncenin gücüyle değil, eylemde (devrimci praksiste) açığa vurur….”
her ideolojinin taşıdığı
sosyolojik karakterlerin neler olduğunu söyleyebiliriz. İdeoloji,
gerçeğin bir parçasını, insani zayıflığı; ölümü, acıyı, güçsüzlüğü
içinde taşır. Böylece, yorumlanmış ve aktarılmış "gerçek" ile bir
ilişiği olduğundan, bu gerçeğe geri dönebilir ve insanlara kurallar
ve sınırlar kabul ettirebilir. Başka bir deyişle, ideoloji, gerçek-dışı
ve formel olduğu; bütün olarak ele alınan insani gerçekliğe
oranla kısmi olduğu halde, yaşanan'ın (vecu) içine girebilir. İdeoloji,
dünyaya görüş ve yaşama biçimi sağlar [verir]; yani-belli bir
noktaya kadar-bir praksis sağlar; hem yanıltıcı ve etkileyici [müessir]
hem hayale dayanan gerçek ve bir praksis'tir bu.
Meta, içeriğinden yani emekten
kopup aynlmaz. Meta, hem şey (kullanma) olarak hem de değer
(mübadele) olarak bir insan ürünüdür. Emeğe ve üretici emeğin iç
çelişmelerine oranla meta, hem ölçülen hem de ölçendir. Meta ancak
kapsadığı emek dolayısıyla değer taşır (ortalama toplumsal
emek zamanı, der Marx); ama emek de, en sonunda, ancak ·meta
üretici olması ve bizzat meta olması bakımından (iş zamanı ve gücü
olarak) değer taşımak durumuna gelmiştir.
Demek ki, ideolojiterin incelenmesi, köklü bir eleştirmeye ve
kapsayıcı bir tarihsel açıklamaya yol açar. İnsanların zihinlerinden
türemiş olan sisli ve dumanlı gerçekler, yani genel tasarımlar (felsefe,
hukuk, din, sanat, bizzat bilgi) bu aracılar olmaksızın, amprik
bakımdan sapıanabilen maddi ve hayati sürece eklenirler. Ahlak,
din, metafizik ve ideolojinin öteki yanları yani bilincin gerçeğe
oluşan formları sadece dışgörünüş bakımından bağımsız gibidirler.
Bunların tarihi ve gelişmesi yoktur; yani bunlar insanlar
arasındaki maddi mübadelelere ve üretime oranla hiçbir bağımsızlık
taşımazlar. Hayatı belirleyen bilinç değildir, bilinci belirleyen
hayattır sözü çok ünlüdür, ama çoğunlukla kendi çerçevesinin dışına
çıkarılarak kullanılan bir formüldür bu. Oysa bu çerçeve,
özellikle olumludur ve burada, tarihi anlamının ancak iki tarzı olduğu
belirtilmektedir: Ya bilinçten hareket ederiz ve gerçekliği elden
kaçırınz, ya da gerçek hayattan hareket ederiz ve hiçbir gerçekliği
olmayan bu bilinci hemen yakalar ve açıklarız. Tarihsel
maddecilik; bilinçten, tasarımlardan ve bundan ötürü hayallerden
[kuruntulardan] hareket eden spekülasyona [soyut düşüneeye] son
verir.