Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Kültür Serisi: 180

Medeniyetimizin Analizi ve Geleceği

Mehmed Niyazi

Medeniyetimizin Analizi ve Geleceği Sözleri ve Alıntıları

Medeniyetimizin Analizi ve Geleceği sözleri ve alıntılarını, Medeniyetimizin Analizi ve Geleceği kitap alıntılarını, Medeniyetimizin Analizi ve Geleceği en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Hayatın gayesini ihtiyaçların tatmini şeklinde idrak eden insan, maddeye hâkim olacağı yerde, maddenin esaretine düştü.
Sayfa 135Kitabı okudu
Ayrıca bizim maddeden sıkılmamıza imkân yoktu; çünkü derileri kemiklerine yapışmış çocuklarımız ekmek bulamıyor, analarımız Anadolu'nun kıraç yaylalarında yalın ayak dolaşıyorlardı. Neye sahiptik ki, maddenin doyumuna ulaşacaktık?..
Sayfa 31 - ÖtükenKitabı okudu
Reklam
"Coğrafya Kaderdir" mi diyorduk ?
Doğulular genellikle hayatta huzuru, Batılılar ise refahı ararlar. Bundan dolayı Doğuluların bakışlarını iç dünyalarına çevirmelerine karşı Batılılar ilmî faaliyetlerini, maddî ihtiyaçlarını daha kısa yoldan karşılamak, hayat standartlarını yükseltmek esasına dayandırdılar.
Sayfa 144Kitabı okudu
Matematik ilminde Müslümanların emeği çoktur. Modern çağda Batı'da yararlanılan "Matematik üslubunu Müslümanların vücuda getirdiklerini Hunke, şöyle izah etmektedir: "Matematiği, Yunanlıların soktuğu tamamen geometrik kılık içinde devralan Müslümanlar, bu kılığı atarak, ona cebir ve hesap elbisesi giydirdiler." Müslümanların bulduğu ondalık kesirleri El Kâși geliştirdi. Mechûlü belirten "X" de Müslümanların icadıdır. "X" harfi Arapça'da yoktu. Müslümanlar bilinmeyene "şey" diyorlar, kısaltılmış olarak da "Ş" harfiyle sembolleştiriyorlardı. "Ş” harfi İspanyolca'da "X" harfine tekabül eder. Günümüzde dünya milletleri, Müslümanların "Ş" harfini, İspanyolların "X" harfi ile ifade etmektedirler. Sinüs ve Tanjant da Müslümanların buluşudur. Sinüs, Arapların çıkıntılı veya kavisli kısmı ifade için kullandıkları "cep" kelimesinin Latince tercümesidir. Sıfırı da Müslümanlar bulmuştur.
Etimoloji Her Yerde
Mesela "paşa" kelimesi Türkçe'dir. "Baş" ve "ağa" kelimelerinin birleşmesinden meydana gelmiştir. Eski Türkler ağabeylerine - Bugün Anadolu'nun bazı yörelerinde söylenendiği gibi- "ağa" derlerdi. En büyük ağabeylerini de "baş-ağa" olarak anarlardı. "Baş-ağa" Anadolu'da "paşa" haline geldi. Selçuklularda unvan mahiyetini aldı. Osmanlılar döneminde "büyük oğul" anlamındaki bu unvan, ilk olarak Osman Gazi'nin oğlu Alaaddin ile, Orhan Gazi'nin oğlu Süleyman'a verildi. Zamanla bu unvan başkentteki vezirlere ve eyalet beylerbeyine de verilmeye başlandı. Devlet geliştikçe, yeni mevkiler, müesseseler kuruldu. Bu unvanı kullanan yüksek rütbeli memurlar çoğaldı. Sonunda bu unvan sivil ve askerî bir mahiyet aldı, tarihimizde de çok değişik deyimlerin doğmasına sebep oldu. Olağanüstü saygı ve ikramla ağırlanan için, "paşa gibi yaşatılıyor" "Paşa kapısı"na benzer pek çok deyim oradan gelir. Dilimize üretken bir şekilde kök salan "paşa" kelimesi, Doğu'nun ve Batı'nın önemli büyük dillerine geçti. Medeniyetimizdeki imajlarını da beraberinde götürdü.
Sayfa 72 - ÖtükenKitabı okudu
Uzunca ama okumaya değer
Milletimiz, lâyık olmadığı bugünkü duruma teşhis hatalarıyla getirilmiştir. Siyasileri realite ilgilendirir; bu realiteyi husûle getiren sebeplerin tespiti bilim adamlarının işidir. Bilhassa son dönemlerde milletimiz hakkındaki kararları siyasiler verdiler. Geri kalışımızdan doğan neticeleri, gerilememizin sebepleri zannettiler. Kimisi geriliğimizi hükümdarlarımızın istibdadında, kimisi devlet şeklimizde, kimisi de dinimizde aradı. Oysa Batı'yı güçlü kılan devlet şekli ya da dini değildi. Devlet şekli ona güç vermiş olsaydı, bütün güçlü milletlerin aynı devlet şeklini paylaşmış olmaları gerekirdi. Veya aynı devlet şekline sahip olanlar, aynı güce kavuşurlardı. Hıristiyanlık Batı'yı ileri yapsaydı, iki bin yıldan beri oraya aynı din hakimdi, geçmişte de ileri olurdu. İlk Hıristiyan devletlerinden birinin de Etiyopya olduğunu hatırlamak, iddianın temelsizliğini göstermek bakımından önemlidir. İslamiyet gerilige sebebiyet verse idi, Müslümanlar geçmişte büyük medeniyetler ve devletler kuramazlardı. Batı'yı kuvvetlendirense, o zaman ekonominin itici gücü olan demir ve kömüre fazlasıyla sahip bulunmasıdır. Bu madenleri ve ekonomik imkanları daha faydalı hâle getirmekte rol oynayan, geliştirdikleri ilimlerdi. Hayat telakkilerindeki değişiklikleri de göz ardı edilemeyecek kadar önemli rol oynadı. İlimleri, hayat telakkileri ve zenginlikleri kültürlerini çok ciddi boyutlarda etkiledi.
Reklam
Cahil Bilgi Sayfa -138
Huzurun kaynağı yürektir. Hayata onu da katmalı­yız. Akıl bize kendimizi düşündürürken yüreğimiz de başkalarının varlığını bizlere duyurur. Yüreğin kaynaklık yaptığı sevginin bize duyuracaklarını muhakkak ki akılla idrak edemeyiz. Akılsız bir şey yapmak, klâsik anlamda bilgi sahibi olmak elbette mümkün değildir; fakat aklı putlaştırmak da son derece yanlıştır. Muhyiddin-i Arabî, şu örnekle aklın sınırlarını, çelişkilerini çarpıcı bir şekilde ortaya ko­yuyor: “Birisi peygamberliğini iddia etse, mucizesini de karşısındaki duvarı konuşturmakla göstereceğini söylese, “Konuş ya duvar!” dese ve duvar da konuşsa… Konuşan duvar, “Sus ey şarlatan, sen peygamber değilsin” dese, akıl ne hüküm verecektir! İddia sahibi peygamber olma­sa, duvarı konuşturamazdı; peygamber olsa idi, duvar “Sus ey şarlatan, sen peygamber değilsin” demezdi.” Modern denilen ilimler ortaya bir medeniyet çıkar­dılar. Tabiata karşı, insanın mücadelesinde yardımcı olan bu medeniyet maddenin kombinezonlarına dayanmakta­dır. Maddenin kombinize edilmesinde muharrik unsur akıl olduğuna göre, ortaya çıkan medeniyetin en belirgin özelliğinin hodkâmlık olması tabiîdir; çünkü az önce de işaret edildiği üzere, akıl nalıncı keseri misâli devamlı kendine yontar. Bu telakkî tarzı şahıstan topluma doğru yayıldıkça felaketler de o oranda büyür. Amerika yerlile­rinin Avrupalılar tarafından öldürülmeleri, kitle halinde soy kırımları, Batıkların sömürgelerini talan etmeleri hep bu medeniyetin tabiî sonuçlarıdır.
Sayfa 138Kitabı okudu
... Bu ve benzerî cevaplar Hristiyanların taassubunu ortaya koymaktadır. Asıl taassup Museviliğe değil de İslamiyet'e karşı gösterilmiştir. Çünkü Hristiyanlığa asıl tehlike İslamiyet'ten gelmekte idi. Musevilik çok geçmeden millî bir hüviyet kazanmış hemen hemen Yahudilikle özdeşleşmiştir. Ama İslamiyet beşerî hüviyetini her zaman korumuş devamlı Hristiyanlık aleyhine genişlemiştir.
Coğrafya milletlerin psikolojisinde etkili olduğu Herodotus'tan beri düşünürlerin dikkatini çekmiştir. Coğrafya milletlerin üzerinde gerçekten etkilidir. İnsanların yapısında, renginde ve telakkisindeki payını inkar mümkün değildir...
Sayfa 208 - Ötüken YayınlarıKitabı okudu
"Şâirler his ve heyecanlarla dünyalarını kurarlar; realite ise onlara boyun eğmeyecek kadar katıdır."
Reklam
Cahil Bilgi Sayfa -132
İnsanda esrarlı, ele avuca gelmez, sezici, keşfedici ve ya­pıcı bir yetenek vardır ki, onu diğer canlılardan ayıran en önemli özelliktir. İnsana bu özelliği veren şey, kendi var­lığını, kâinatı ve kâinattaki yerini sorgulamasıdır. Sorgu­lamayı da belli disiplinlere kavuşmuş bilimlerle yapar. Aslında bilimleri birbirinden ayırmak mümkün de­ğildir; hepsi de, insandaki merak unsurunun tatminine yöneliktir. Ancak kolay öğrenilebilmeleri ve araştırma­larda sağlıklı sonuçlar elde edilebilmesi için katı ölçülere ulaşmasa bile sınırları belirlenmiş, farklı disiplinlere ay­rılmıştır. Bu disiplinlerin, bütün sorulara cevap verebil­mesi için de insanın bütün melekelerine açık olması ge­rekmektedir. Birkaç yüzyıldan beri bilimle ilgili gelişmeler âdeta Batı’nın tekeline girmiştir. Batı’da bilim kiliseye, yâni mâneviyata sırt dönerek geliştiğinden, günümüzde insan­lığın ortak malına dönüşen bilimler sadece aklın mahsû­lüdürler. Halbuki insanın merak unsurunu akıldan başka tatmin edecek sevgi ve sezgi gibi melekeleri de vardır. Bu melekelerin bize kazandıracağı, insanlığı zenginleştirece­ği hususlar birimlerle ifade edilmediği için Batı’nın “mo­dern bilim anlayışının perspektifinde yer almaması, in­sanlığı besleyen en önemli damarı zaafa uğratmıştır. Gü­nümüzde Batı âleminde bir Goethe, Bethoven, bir Pascal’ın yetişmemiş olmasını da bu damarın zaafa uğrama­sında aramalıdır.
Sayfa 132Kitabı okudu
Cahil Bilgi Sayfa -139
Bugünkü sanayi medeniyetinin geleceği, pek muhtemelen mevcut anlayıştaki ilim adamlarından, mühendis ve iktisatçılardan ziyade, insan şahsiyetini mükemmelleş­tirme yolunda yeni gayretler sarf edeceklere bağlıdır. Onlar bizlere ruhumuzun ve kalbimizin kalitatif kaynak­larını duyurabilirlerse, maddenin kombinezonlarından oluşan medeniyetimize yüreğimizi katar, onu insanîleştiririz. Sonuç olarak insanın mutluluğu, bizzat insanın fıtra­tında mevcut bulunan, fakat günümüzde kullanılmayan özelliklerimizin geliştirilmesine bağlıdır. Bu özellikleri­mizin arasında sevgi ve ihsan, akıl kadar önem kazan­mazsa, ihtiraslarımız iyice mahutlaşır; biz de sadece onla­rı tatminle yükümlü kölelere döneriz. Evet, son dönemlerde Batı’da gelişen bilimler, in­sanlığın refahını yükselttiler. Ama aynı bilgiler karanlığa düşen ışık parçalarını menşeini düşünmeden kovaladığı ve insanlığı maddenin esîri haline getirdiğinden olmalıdır ki bir Hintli bu ilimler için, “Batı ilmi, cahil bir bilgidir” demiştir.
Sayfa 139 - Medeniyetimizin Analizi ve Geleceği - ÖTÜKEN NEŞRİYAT - Mehmed Niyazi -Kitabı okudu
Cahil Bilgi
İnsanda esrarlı, ele avuca gelmez, sezici, keşfedici pıcı bir yetenek vardır ki, onu diğer canlılardan ayıran en ve ya önemli özelliktir. İnsana bu özelliği veren şey, kendi varlığını, kâinatı ve kâinattaki yerini sorgulamasıdır. Sorgulamayı da belli disiplinlere kavuşmuş bilimlerle yapar. Aslında bilimleri birbirinden ayırmak mümkün değildir; hepsi de, insandaki merak unsurunun tatminine yöneliktir. Ancak kolay öğrenilebilmeleri ve araştırmalarda sağlıklı sonuçlar elde edilebilmesi için katı ölçülere ulaşmasa bile sınırları belirlenmiş, farklı disiplinlere ayrılmıştır. Bu disiplinlerin, bütün sorulara cevap verebilmesi için de insanın bütün melekelerine açık olması gerekmektedir. Birkaç yüzyıldan beri bilimle ilgili gelişmeler âdeta Batı'nın tekeline girmiştir. Batı'da bilim kiliseye, yâni mâneviyata sırt dönerek geliştiğinden, günümüzde insanlığın ortak malına dönüşen bilimler sadece aklın mahsu- lüdürler. Halbuki insanın merak unsurunu akıldan başka tatmin edecek sevgi ve sezgi gibi melekeleri de vardır. Bu melekelerin bize kazandıracağı, insanlığı zenginleştireceği hususlar birimlerle ifade edilmediği için Batı'nın "modern bilim anlayışı"nın perspektifinde yer almaması, insanlığı besleyen en önemli damarı zaafa uğratmıştır.
Sayfa 132Kitabı okudu
Montesquieu 'nun tespit ettiği, "medeniyetler çoğu kez prensiplerini aşırıya vardırdıkları için mahva giderler"
Sayfa 24 - Ötüken YayınlarıKitabı okudu
İslamiyet'ten önce Araplar putperest idiler; İslamiyet'ten sonra da zaman zaman bu inançlarını hortlatma alametleri görülüyordu. Bunun için Eş'arî Hazretleri aklı, töreleri, hayatın diğer unsurlarını bir kenara koyup, sadece Kur'an ve hadislerle Cenab-ı Allah'a mutlak itaati yerleştirmenin zaruretini duyuyorlardı. İmam Mâtûridî Hazretleri Türkistan'da yaşıyordu. Türkler İslamiyet'i kabulden önce de tek tanrılı dine inanıyorlardı; çok tanrılı dinlerini terk edeli yüzyıllar olmuştu. Bunun için Eş'arî hazretlerinin duyduğu zarureti duymuyor; Kur'an ve hadislerin yanı sıra akla ve diğer ilimlere de önem veriyordu. Müslüman olarak yanlışımız bu büyük âlimlerin, niçin bu içtihatları yaptıklarını iyi değerlendiremememizdir.
209 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.