" Hulâsa bu alemde beni güldüren seni ağlatır, benim iman ettigimi sen inkâr edersin. Senin hakikat dediğine ben omuz dilerim; benim baş eğdiğime sen dudak bükersin. Böylece de dünya hayatı, her türlü kollardan türlü noktalara dökülen nehirler gibi akıp gider."
" Dertli idi; yüreği yaralanmıştı. Görünmez bir el her gün yeni bir sille ile onu tokatlıyor, hırpalıyordu. Ammâ ne garip ki vurmasını, can yakmasını bilen bu el, okşamasını sevindirmesini de bilmiyor değildi."
" Mademki insan tamâmiyle bir hayvan hayatını kabul edemiyor, şu halde onu rahatsız eden, ona tasa ve huzursuzluk veren, tam insan olamayışıdır. Akıl ve idrakle mücehhez olan bu mahlukun ruhî ve hissî bütün hosnutsuzlukları, aradığını bilememesinden ve bulamamasindandır."
"Meğer bu dünyada her şey güzelmiş! Ammâ bizde bu güzelliği görecek göz nerede? Anladım ki dünya bir ayna.. biz iyi, biz güzelsek, o da iyi, o da güzel. Biz çirkin, kötü isek o da çirkin, o da suratsız. Sana yemin ederim bu böyle!"
Sayfa 169 - Kubbealtı, 7.Baskı, İstanbul 2017.Kitabı okudu
“Virânelerin yasçısı baykuşlara döndüm,
Gördüm de hazânında şu cennet gibi yurdu...
Gül devrini görseydim onun bülbül olurdum,
Yâ Rab beni evvel getireydin ne oldu?”
“O ne ses, o ne pervâsızlık, o ne meydan okuyuştu! Kış mevsiminin kahrına ve şiddetine bir zaman boyun eğen toprağın, baharın en küçük tebessümünden istifade ederek bütün sakladıklarını dışa vurması gibi...”
“Ve hayat denizinde yüzen insanlara kendi sâhilinden bakıp dururken, hiçbir defa bu denize atılmamış olmanın bir noksan olduğunu hatırına getirmemişti.”