Bir önceki ay okuduğum Lonesome Traveler’ın ritmine o denli hayran kalmıştım ki daha fazla Kerouac okumak için Mart ayının gelmesini zor bekledim. Mexico City Blues ve Big Sur arasında kalıp, hem Lonesome Traveler’daki haikuları beğendiğim hem de Kerouac’ın kalemine dair en sevdiğim şey yer yer şairaneliği olduğu için doğrudan bir şiirini okumaya karar verdim.
242 korodan oluşan tek bir şiir aslında Mexico City Blues. Bu nedenle tek oturuşta bitirmek istedim. Belki de art arda okumak yanlıştı, çünkü bazı korolar o kadar berbattı ki devamındaki her şeyin deneyimini zedeledi benim için.
Tıpkı On the Road’un ve Lonesome Traveler’ın kimi pasajlarındaki gibi ritmin ve sözcüklerin akışının doğrudan bebop bir hava vereceğine eminken geçtim herhangi bir jazz ritmine sahip olmamasını, bütünüyle ritm ve tempo sorunu yaşayan bir şiirle karşılaştım. Kerouac’ın en ilgi duyduğu meselelerden biri nefes, kesintisiz nefesle ilgili arayışlarını düzyazıda büyük bir başarıya ulaştırdığını düşünüyorum. Buna karşılık bu şiirlerdeki tamamen rastgele dizelere bölme şekli, nefesi de bölüyor ve sonuçta ortaya takılan, adeta robotik bir okuma çıkıyor.
Sahip olduğum tek Kerouac şiir kitabıydı. Sanırım başkalarını aramayacağım. Size de tavsiyem, düzyazılarını orijinalinden okuyarak Kerouac’ın ritmini, temposunu deneyimlemeniz.