“Mükemmel bir hazır yiyici olmuştu, hiçbir işi, hiçbir sanatı yoktu. Kalbi boş, fikri boş, bütün günlerini tembellik içinde geçiriyor hatta kitap bile okuyamıyordu. Kendi kendisinden iğrendi…”
“O işsizdi. Yemek, içmek hatta refah var fakat huzur yoktu. Hiçbir şeyle kendisini eğlendiremiyordu. Ne iş yapmalı? Okumuş adamların işi nedir? Memuriyet… Ne memuriyeti? Nasıl bir memuriyet? Bu memuriyet hayatı da çekilir bir şey değil…”
“Herkes nasıl oluyor da kendisine bir iş, bir ticaret buluyor, bu kadar para nereden çıkıyor? Herkes akşam olunca evinde yemek, içmek buluyor, halkta ne çok para var ?”
Hayat boş ve gelecek karanlıktı. İnsanları hayatın rekabetleri, ihtirasları, derin mücadeleleri içinde tesanütsüz(dayanışmasız), muavenetsiz(yardımsız) görüyordu.
"Hayattan, ne olduklarını bilmediği birçok şeyler bekliyordu. Halbuki onlar, nihayette, hep birden iflas ediyor. Her ümit elden kaçmış, her şey boş, neticesiz. Bu insanlar ne olmaya çalışıyorlar? Neye bu kadar uğraşıp yoruluyorlar?"