Sayfa Sayısına Göre Modernite, Demokrasi ve Din Sözleri ve Alıntıları
Sayfa Sayısına Göre Modernite, Demokrasi ve Din sözleri ve alıntılarını, sayfa sayısına göre Modernite, Demokrasi ve Din kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Eğer tarih, insanlığın dışında bir etkinlik olarak ortaya çıkmıyorsa, o zaman başka "yasalarla" açıklanması gerekiyordu, o yasaların keşfi ise bazı yeni bilimlerin ortaya çıkmasını gerekli ve mümkün kılıyordu ki, bunlar, doğa ve insan bilimleriydi.
Şüphesiz Adam Smith ve Aydınlık düşüncesi, özgürleştirici ve rasyonel sonsuz geleceğin "iyi toplum" sisteminin bazı zorluklarla karşılaşacağını sezmişlerdi. Fakat süratle onun üstünden atladılar. Ekonomik yaşamın yönetiminde aklın zaferini simgeleyen "görünmez el" aslında önceden kestirilemez, bilinemez eldi ki, daha baştan modernitenin öngördüğü şekilde insanların kendi tarihlerini yapma kapasitesini yok ediyordu. Netice itibariyle özgürlüğün, eşitliğin ve mülkiyetin güvencesi, piyasanın görünmez elinin işlevini tamamlayan devletin "görünen eli" olabilirdi.
Her şeyin içine atıldığı dolaptaki acayip karışım, hayali piyasanın saf iktisadı artı yalandan eşitlikçi liberalizm, artı ebed müddet geçerli olduğu varsayılan ipe sapa gelmez kültüralizm, şatafatlı biçimde post-modern denilen "yeni düşünce" mertebesine yükseltiliyor. Burjuva modernizminin eleştirisi silindiği, akıl da özgürleştirici olmaktan çıktığı koşullarda, çağdaş burjuva düşüncesi artık gününü doldurmuş bir sistemin düşüncesi haline geliyor.
Tehlikeli bir bunama ki, sorumsuzluk ilkesine daha çok yaslanıldıkça tehlike daha da büyüyor. Gerçekten tehlikeli bir bunama zira sistemin korkunç yıkıcılığı artık yeni bir eşiği aşmış durumda, velhasıl, yukarıda söylediğim, insanın, tüm toplumların yok oluşu gündemde...Oysa özgürleştirici aklın bu meydan okumaya cevap vermesi gerekiyor.
Bir zamanlar Çin’in geri kalmışlığını Konfüçyüsçülükle açıklıyorlardı, ne zaman ki Çin yeniden kalkışa geçti bu sefer de Çin’in başarısını Konfüçyüsçülükle açıklamaya kalktılar. Sahte tarihçiler Orta Çağ’da Arap uygarlığının başarısını İslamiyete dayandırmışlardı, günümüzün daha da sahte tarihçilerinin Arap dünyasındaki bugünkü duraklamayı da aynı İslama dayandırdıkları gibi. Kültüralizmin, tarihin hiçbir önemli olayına ve meydan okumasına verebileceği tek bir cevabı yoktur, olamaz, ama onlar için sorun başkadır, çok sayıda cevap da bulabilirler zira biri olmazsa diğer yaklaşımı geçerli.
Geçmiş, olayların zoruyla babadan oğula geçen bir şey değildir. Değişmeden kaldığı izlenimini verdiğinde bile tarih, toplumları ve dinî yorumları dönüştürür ve her zaman sosyal realiteyle eklemlenen kimi veçheleri değişikliklere uğrar.
Günümüzde pek revaçta olan Amerikan tarzı cemaatçilik ideolojisi, sınıf bilincini ve sosyal mücadeleyi aşındırıp yok sayarak, onun yerine sözde "kolektif kimliği" ikame etmeyi amaçlıyor. Bu ideoloji, sermayenin egemenlik kurma stratejisi tarafından bütünüyle araçlaştırılmış durumdadır.
Politik islamın militanları hiçbir zaman gerçek mücadele alanında değiller ve yöneticileri de durmadan yürüttükleri mücadelenin "çıkar peşinde olmadığını" söylüyorlar.
Yukarıdaki gözlemler en azından şu sonucu çıkarmayı mümkün kılıyor olmalıdır: Politik İslam, ilgili halkların kendiliğinden hareketinin ve dini inançlarının gerçek gücünün sonucu olarak ortaya çıkmış değil. Politik İslam, emperyalizmin sistematik faaliyeti sonucu oluşturuldu. Elbette gerici, karanlıkçı güçler ve bağımlı komprador sınıflar tarafından da desteklendi. Bu tartışmasız gerçek karşısında sol hareketler ne yapacağını, ne yapması gerektiğini ne gördü ne de bildi. Ki, asıl sorumluluk da onlara aittir...
...Benim anlayışıma göre, tarihsel materyalizmin amacı tüm bu eklenmelerin işleyişini tahlil etmek ve oradan hareketle de uzun erimli bir sosyalist, hümanist, enternasyonalist, üniversalist perspektif için ne tür olumluluklar ve olumsuzluklar içerdiğini ortaya koymak olmalıdır.
Sosyal hareketler ekseri cok boyutlu değil ve sadece mücadele ettikleri alanlara hapsolmuş durumdalar. Kendi ilgi alanları daki dışındaki dünyaya gözlerinin kapıyorlar...
Amerikan tipi "cemaat" ideolojisi toplumsal bilinci ve mücadeleyi silip yerine halkın bilmediği sözde kolektif "kimlikleri" koymak için kullanılan popüler bir ifadedir.
Gezegende yaşayan "yoksul" insanların hakları, zengin Batı'ya "göç etme" hakkına indirgenebilir mi? Sosyal olarak garanti altına alınmış gelir, haklı bir taleptir. Ancak bu uyarlamanın, sermayenin emeği kullanmasına (ve dolayısıyla sömürmesine ve baskı altında tutmasına) izin veren kapitalist ilişkiyi işçi lehine yok edeceğine ve ondan sonra da işçinin sermayeyi kendi yaratıcılık potansiyelini göstermek için serbestçe kullanabilecek pozisyona gelebileceğine inanacak kadar naif olabilir mi insan?