Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Modernliğin Eleştirisi

Alain Touraine

Modernliğin Eleştirisi Gönderileri

Modernliğin Eleştirisi kitaplarını, Modernliğin Eleştirisi sözleri ve alıntılarını, Modernliğin Eleştirisi yazarlarını, Modernliğin Eleştirisi yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
“ Modernlik, salt değişim ya da olaylar silsilesi de değildir; akılcı, bilimsel, teknolojik ve idari etkinliğin ürünlerinin yaygınlaştırılmasıdır.”
Eskiden sessizlik içinde yaşıyorduk, şimdi gürültü içinde yaşıyoruz; eskiden yapayalnızdık, şimdi kalabalığın içinde yitmiş durumdayız.
Reklam
504 syf.
·
Puan vermedi
Kime, neye modern diyoruz? Topluma uymak için mi modern olmalıyız? Modern olmak sadece bedensel mi yoksa modern düşünce daha mı önemli? Modern diyerek aslında zihnimizin yıkandığını bazen düşünmüşüzdür ya da bize bunu düşünmeye teşvik etmişlerdir. Birçok yazıda, kişisel gelişim kitabında kendimiz bulmamız söyleniyor ama aynı zamanda toplumdan dışlanmamız gerekiyor garip bir döngünün içine girmiş oluyoruz. Kitabımızda yazar modernliği fazlasıyla eleştirip modernliğin belli insanların oluşturduğunu yetmiyormuş gibi bu durum yüzünden kültürümüzden, dinden koptuğumuzu söylüyor. Modern dünyada din gibi eski şeylerin yeri pek yok. Aynı zamanda sürekli çalışmalıyız, felsefik konuşmalar ya da düşünmek mi? Üretici olma sana denileni yap. Eline verilen gazete ve telefon senin yerine düşüneceğin şeyleri ayarlamış. Modern bunalım mı bilmiyorum ama bazen sadece duvara bakmak istiyorum, bu ara okuduğum her yazıda dinlediğim her şeyde sosyal medyadan uzak kalmam gerektiği yazıyor kitap biraz eski basım olduğundan teknolojinin bu kadar gelişeceğini tahmin edememiş olabilir. Kitabı çok sevdim, keşke daha kısa olsaydı yazarın amacı düşündürmek ise bana bunu fazlasıyla yaptırdı. Bazı gerçekleri söyleyip dünyaya bir de bu açıdan bakmalısın deyip aynı zamanda birçok konuya değinmiş. Adından da anlaşıldığı üzere bir kurgu dışı romanı, yazarın düşüncelerinden ibaret.
Modernliğin Eleştirisi
Modernliğin EleştirisiAlain Touraine · Yapı Kredi Yayınları · 201247 okunma
- Böylesi bir durumda, güçlülerle halkın ayrı evrenlerde yaşadıkları, fetih yapan savaşçıların bir yanda, sıradan insanlarınsa, bundan ayrı, kapalı yerel bir toplumda yer aldıkları toplumlara doğru bir geri dönüşle karşı karşıya olduğumuzu görmemek mümkün müdür? Özellikle de, dünyanın, bir daha düzelmeyecek bir biçimde, araçsallık ve iktidarın egemen olduğu bir Kuzey'İe, yitik kimliğinin en­dişesine kapanmış bir Güney olarak derinlikli bir biçimde bölün­düğünü görmemek mümkün müdür? Ama bu tasarım gerçeğin tümünü yansıtmaz.
- Toplumu bir pazara indirgemiş olan ve ne artırdığı eşitsizliklerden, ne de doğal ve toplumsal çevrenin yıkı­mını giderek hızlandırışından dolayı herhangi bir kaygı duymayan modernliğin gözü kör değil mi?
- Aklın saltanatı diye adlandırılan şey aslında sistemin edimciler üzerindeki, sürekli artan baskısı, emekçilerin dünyasını yıktıktan sonra şimdi de tüke­tim ve iletişim dünyasına doğru yayılan normalleştirme ve stan­dartlaştırma değil midir? Bu egemenlik, kimi zaman daha liberal bir biçimde, kimi zaman ise otoriter bir biçimde hayata geçer ama her halükarda bu modernlik, öznenin özgürlüğünü davet ettiğinde bile -hatta bu durumda daha da fazla- tek tek insanların, bütünün -o bütün, ister işletme olsun, ister ulus, ister toplum ya da bizzat akim kendisi- çıkarlarına boyun eğmesini amaçlar. Nitekim yetiş­kin, eğitimli, Batılı, erkek insanın egemenliği, çalışanlardan tutun da, sömürgelere, kadınlardan çocuklara değin herkesin üzerine yi­ne akıl ve aklın evrenselliği adına çullanmamış mıdır? Böylesi eleştirilerin, dünyanın üçte birine, akıl, bilim ve teknik üzerine kurulu totaliter rejimleri dayatmış olan komünist hareketin egemenliğinde geçen yüz yılın sonunda, inandırıcı olmamaları mümkün mü?
Reklam
- Avrupalılar, çoğu zaman, modernliğin geçmişi "sil baştan" yapmayı zorunlu kıldığını iddia ettiler: ilk ortaya çıktığı dönemde kapitalizm ruhu bu eğilimi taşıyordu. Bugün ise modem olarak ni­telediğimiz, tersine, çeşitliliğe en fazla kucak açabilecek olan, geç­mişin anısıyla geleceğin tasarılarını, erkeğe ait olanla kadına ait olanı, gerçeklik ilkesiyle haz ilkesini, bir de, yerel olanla dünyaya ait olanı bir araya getirebilecek toplumdur. Artık, tekniklerin evrenselciliğinin bizi kültürel tikelciliğimizden vazgeçmeye zorladı­ğına inanmıyoruz. Daha da önemlisi, ister akıl olsun, ister tarih, ulus ya da dinsel bir inanç, tek bir ilkenin topluma egemen olması gerektiğine inanmıyoruz. Modernlik olumlama değil diyalog; say­damlık değil mükemmellik; çoğulculuk değil ayrışıklıktır.
"Kendi kendine, kendimden daha mükemmel bir şeyi düşünmeyi nereden öğrendiğimi sordum ve tabii ki, bunun gerçekten de benden daha mükemmel bir doğadan gelmesi gerektiğini anladım. Öyle ki o benim içime, sahiden de benden çok daha mükemmel hatta benim hakkında bir fikre sahip olduğum tüm mükemelleri kendinde toplayan, yani tek bir sözcükle açıklamak gerekirse Tanrı olan bir doğa tarafından yerleştirilmiş olmalıydı.
Tanrı öldü" der ve "Onu biz öldürdük diye ekler, sonra konuyu yeniden ele alır: "Tanrı öldü. Tanrı ölü olarak kalacak. Ve onu öldüren biziz. Biz canilerin en canisi olarak nasıl avunacağız? Dünyanın şimdiye kadar sahip olduğu ve en güçlü şey, bizim bıçaklarımızın altında kanını akıttı.
İnsanlar tanrılardan ayrılmışlardır ama bu kopma dünyanın sonu değildir, aynı zamanda hem yeni bir çağ açan bir kurtuluş hem de insanların sırtına suçluluk yükleyen bir cinayettir.
Reklam
Schopenhauer, insanın, kozmik olarak yaşama arzusuyla kendisini bireyleşmeye sürükleyen hare- ket arasında parçalandığından dolayı mutsuz olduğunu düşünür. Getirdiği yanıt ise tercih etmek, bu bireyleşmeden ve başkasının iradesinin benim irademi çiğnemesine indirgenmiş olan liberal hu- kuk yaklaşımından, kendimizi arzuya bırakmak için değil de, arzu- yu bireysellikten kurtarmak, yani ondan sıyrılırken nirvanaya ulaşmak ister.
Schopenhauer bu dünyanın, estetik olarak ayyaşlarla dolu bir meyhane, entelektüel olarak bir tımarhane, ahlaksal olarak da bir haydut yatağı olduğunu soyler; öte yan da da, kişiye bağlı olmayan ve hesaplarla arasında bağlantı bulun mayan bir arzu dünyası.
Modernliğin kendiliğinden akılcı bir toplumsal düzeni getire­ceği fikri, İngiliz burjuvazisine hayran ve vicdanıyla çıkarlarım bağdaştırabilmede oldukça maharetli olan Voltaire tarafından ka­bul gören bu fikir, Rousseau için kabul edilemez niteliktedir. Top­lum akılcı değildir ve modernlik birleştirmekten ziyade bölme özel­liği gösterir. Çıkar mekanizmalarının karşıtı olarak genel iradeyi, özellikle de doğaya, yani akla geri dönüşü koymak, insanla evrenin barışıklığına yeniden kavuşmak gerekmektedir.
Batı'daki en güçlü modernlik yaklaşımı, en derin etkileri yaratmış olan yaklaşım, özellikle, akılcılığın geleneksel olarak adlandırılan toplumsal bağlar, duygular, görenek ve inançların yıkımını gerek­tirdiğini/dayattığını ve modernleşme amilinin belli bir kategori ya da toplumsal sınıf değil, akim kendisi ve o aklın zaferini hazırlayan tarihsel gereklilik olduğunu vurgulamıştır. Böylece, modernliğin vazgeçilmez bileşeni olan akılcılaştırma, üstüne üstlük kendiliğin­den ve gerekli bir modernleşme mekanizmasına da dönüşmüştür.
104 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.