Bir kimse, huy, meleke ve adet vaziyetine gelecek derecede bir takım hallerle ünsiyet ederse, artık bu haller o kimsenin tabiatı ve cibilliyeti durumuna gelir.
Moğol istilasından sonraki Arapça birkaç kere bozulduğu için artık yaşayan dil olma vasfını kaybederek ölü bir hale gelen bir Arapçadır. Şiiri, nesri ve edebiyatı ile donmuş, kalıplaşmış, kaideleşmiş, yozlaşmış ve soysuzlaşmış bir dildir. Bu dille yazılan kelam, fıkıh, tasavvuf, felsefe, tefsir vs. kitaplara Arap olmayanlar kadar, halis Araplar da yabancıdır. Çünkü bu şekilde çok hadarileşen, yani bozulan Arapça hakikatte esas ve öz Arapça ile olan ilgisini kesmiş, bağlarını koparmış, ondan ayrı ve ona yabancı bir dil hüviyetine bürünmüştür. İşte asırlar var ki, medresenin ve din adamlarının Kur'an dili ve İslâm dininin lisanı diye dört elle sarıldıkları Arapça, Kur'an ve hadisle olan ilgisini geniş ölçüde azaltan bu nitelikteki bir Arapçadır.