Sayfa Sayısına Göre Mutlak Monarşi ve Fransız Devrimi Sözleri ve Alıntıları
Sayfa Sayısına Göre Mutlak Monarşi ve Fransız Devrimi sözleri ve alıntılarını, sayfa sayısına göre Mutlak Monarşi ve Fransız Devrimi kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
1789 yılının 14 Temmuz sabahı Paris halkı zulme karşı ayaklanmış ve ilk iş olarak da despotik bir monarşinin hapishanesini ele geçirmişti. Yıllarca Fransa'yı ve giderek tüm Avrupa'yı sarsacak olan toplumsal zelzele böyle başladı.
Tarihte büyük olaylar gelecek nesillerin kolektif belleğine genellikle birtakım simgeler eşliğinde yerleşir. Toplumsal buhran ve dönüşümler esnasında, kitleler, kaygı ve korku ile bakışlarını geçmişe çevirerek yüzyılların taşıdığı geleneğe sığınır ve geçmişin görkemli dönemlerinde teselli ararlar.
"Ağır, karanlık, fırtınalı bir Temmuz günüydü; hayal ve acılarla dolu, hareketli, rüya gibi bir gün! Etrafa her türlü sahte haber, alarm ve uydurma masallar yayılıyordu."
Bastille! Bu hapishane, yaşlı monarşinin hafif davranarak hırpalayamayacağı eski bir hizmetkârı idi. Bastille bir terör gizemiydi; Tacite’in dediği gibi, bir instrument regni (yönetim aracı) idi.
En fazla birkaç yüz kişiden oluşan bu azınlık (oligarchie des nantis) kılıç, rob ya da Kilise aristokrasisinin kreması arasından çıkıyor, ülkedeki önemli ve kârlı her işe giriyor, devletin tüm mevkilerini, görevlerini ele geçirerek devlet içinde devlet oluyordu.
Genel hatlarıyla, Fransa tarımı, ne büyük feodal malikânelerin egemen olduğu Doğu Avrupa'ya, ne de "çitleme"lerle yoksul köylüleri proleterleştiren ve tarımı kapitalistleştiren İngiltere'ye benziyordu.
Fakat asalet unvanı almış en varlıklı kesim dışındakiler, Siéyès'in deyimiyle "siyasal planda bir hiç olan" halkın (Tiers-Etat'ın) bir parçasını teşkil ediyorlardı. Bu zümre içinde de en ağır yük altında ezilenler yoksul köylülerdi.
Aslında feodal hakların garantisi olan bu belge zamanla efsaneleşmiş ve İngiltere’de demokratik evrimin anayasal dayanaklarından biri olarak kabul edilmiştir. Oysa yirmi beş baronun krala empoze ettiği belgenin en önemli maddesi, aristokratların haklarının korunması idi ve belge bu hakların çiğnenmesi hâlinde kralın otoritesinin tanınmayacağını ilan ediyordu.
Magna Carta, suçlanan bireylerin mutlaka hakim huzuruna çıkarılarak yargılanmaları gerektiğini söylüyordu ve bu yapılmadan kimsenin hiçbir keyfi muameleye uğramayacağını kural haline getiriyordu... Ne var ki Magna Carta bu kuralla sadece "özgür insanları" dikkate almış, milyonlarca serfi bu korumanın dışında tutmuştu.
İngiltere'de asiller dışındaki özgür vatandaşlar ilk kez 1295'te Kral I. Edward zamanında parlamento toplantılarına katılmaya başladılar. Avam Kamarası'na başlangıç teşkil etmesi dolayısıyla bu toplantıya sahne olan meclis daha sona Model Parlamento adını alacaktır. Büyük Meclisin formel olarak Lordlar ve Avam Kamarası şeklinde iki kısma ayrılması ise Kral III. Edward (1312-1377)zamanında oldu.
Dinde reform, Almanya'da Luther'le başladı ve Batı inanç dünyasında önemli bir kırılma yarattı. Marx bu gelişimi Almanların "teorik devrimi" olarak nitelemiş ve dönüşümün paradoksal niteliğini şöyle açıklamıştır: Luther, "teorik devrim'ini" "sofuluğun yarattığı köleliğin yerine kişisel inancın köleliğini koyarak" gerçekleştirmişti. Böylece otoriteye (yani Kilise'ye) olan inanç kırılırken, inancın otoritesi yeniden kuruluyor; "rahipler laikleşirken, laikler de rahipleşiyordu"
Luther, “teorik devrim”ini “sofuluğun yarattığı köleliğin yerine kişisel inancın köleliğini koyarak” gerçekleştirmişti. Böylece otoriteye (yani Kilise’ye) olan inanç kırılırken, inancın otoritesi yeniden kuruluyor; “rahipler laikleşirken, laikler de rahipleşiyordu.”