Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Mutlak Monarşi ve Fransız Devrimi

Taner Timur

En Eski Mutlak Monarşi ve Fransız Devrimi Sözleri ve Alıntıları

En Eski Mutlak Monarşi ve Fransız Devrimi sözleri ve alıntılarını, en eski Mutlak Monarşi ve Fransız Devrimi kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Bunlardan Roland Mousnier’ye göre Osmanlı Devleti’nde “Sultan, kanunların dışında ve üstünde” bulunuyordu ve aslında bu ülke “gerçek anlamıyla devlet değildi”; çünkü Osmanlı toplumu “organize toplumsal kategorilere (corps) ve kendine özgü bir hayatı olan kurumlara sahip değildi; devlet bir aileydi veya daha doğrusu Osman Hanedanına vekalet eden orduydu.
Sayfa 204
Reklam
Monarşik ilkeye göre kralın huzurunda hâkimler susmalıydı. Bu, mutlak monarşinin temel ilkesiydi.
Madem ki insanlar Tanrı katında eşitti, dünyevi katta da eşit olmalıydılar.
Sayfa 104Kitabı okudu
Asıl sorunun da din değil, çıkar sorunu olduğu, din kavgalarının sınıf kavgalarını gizlediği açıkça ortadaydı.
Sayfa 130Kitabı okudu
İnsanlık tarihi zulüm rejimleri ve bunlara karşı halk ayaklanmaları ile doludur. Oysa sayısız tarihi örnek gösteriyor ki, bu ayaklanmaların çoğu, zalim yöneticilerin yerini başka zalimlerin almasıyla sonuçlandı.
Sayfa 279Kitabı okudu
Reklam
“Eğer halk zulme uğrarsa ve kendinden başka dayanağı kalmamışsa, ona ayaklanın demeyen bir korkaktır.”
Sayfa 319Kitabı okudu
İnsan ayakkabılarının pençesi altında vatanını da götürmez.
Sayfa 324Kitabı okudu
Parisliler 14 Temmuz'da Bastille'i ele geçirerek bir zafer kazanmışlardı ve bayram havası içindeydiler. Oysa ortada tuhaf ve açıklanması gereken bir durum vardı. "Devlet benim!" diyen XIV.Louis gibi bir despota bir türlü başkaldırmamış olan halk, nasıl olmuş da zayıf iradeli ve ılımlı XVI.Louis'ye karşı ayaklanmıştı? Halk kitlelerini böylesine öfkelendiren ve isyana sevk eden nedenler nelerdi? Ve Paris halkı neden Versailles Sarayı'na değil de Bastille hapishanesine doğru yürümüştü?
Geniş halk yığınları içinde finans, imalat sanayii ve ticaret yoluyla zenginleşen, fakat siyasal güçten yoksun bir küçük azınlık, artık aristokrasinin tahakkümüne meydan okuyacak konuma gelmişti.1789 Devrimi'ni bu temel çelişki ateşlemiştir. Ne var ki, eğer geniş bir yoksul kitle tabanına dayanmasaydı, bu mutlu azınlık da asla bir "devrim" yapamazdı.
Reklam
Birleşik Krallık'ın dinle barışık evrimciliği ile Fransa'nın laik devrimciliği arasındaki farkın ideolojik ifadesini Haklar Beyannamesi(1689) ile İnsan ve Vatandaş Hakları Beyannamesi(1789) arasındaki farkta buluyoruz. Gerçekten de Haklar Beyannamesi, krala karşı parlamento ile Kilise'nin de haklarını korurken, hatta Protestan tebaanın "kendilerini savunmak için, kanunların müsaade ettiği silahları taşıyabilmek hakkını" savunurken, Fransız Haklar Beyannamesi insan haklarını tabii hukuka dayandırıyor ve bu hakların doğal olduğunu, ilahi bir kuvvet ya da devrimciler tarafından verilmediklerini vurguluyordu. Başka bir deyişle, insanlar, sırf insan oldukları için, doğuştan bazı vazgeçilmez ve devredilmez haklara sahip idiler.
Müntzer, "İncil'i tek ve şaşmaz vahiy" olarak görmüyordu; ona göre "gerçek yaşayan vahiy" her zaman ve her halkta mevcut olan akıl idi ve İncil'i aklın karşısına koymak, "ruhu sözcükle öldürmek"ten başka bir şey değildi. Thüringeli devrimciye göre öbür dünya, yani "Tanrı'nın krallığı" ile bu dünya arasında fark yoktu ve her ikisinde de ne özel mülkiyet, ne sınıf farkları, ne de halkına yabancılaşmış bir devlet olmalıydı. Kısaca Müntzer'in nasıl dini öğretisi gününün din anlayışını aşıyorsa, sosyal öğretisi de mevcut toplumsal koşulları aşıyor ve geleceğin proleter ögelerini önceliyordu. Bu anlayış, Luther prenslere "köylüleri ezin" diye yalvarırken Müntzer'i de yoksul köylülere yaklaştırıyor, fakat devrimci hareketin sınırlarını da çiziyordu.
Adına ne denilirse densin, tüm savaşlar para ile, üstelik giderek artan para ile yürütülür ve bu paralar da vergiyle ve verginin artık toplanamadığı durumlarda da borçlanma ile sağlanır.
Richelieu aslında büyük toplumsal dönüşümlerden ürken, tutucu bir devlet adamıydı. "Siyasal vasiyetname" başlığı altında kaleme aldığı kuramsal düşüncelerinde siyaset felsefesini açıklarken, "sanatının yetkinliğiyle, bir binayı yıkmadan, onda katlanabilir bazı değişiklikler yapan bir mimar," diyordu, "onu tam ve mükemmel bir bina yapmak için yok eden bir mimardan çok daha fazla övgüye layıktır."
E.Lavisse'in ifadesiyle "XIV.Louis eski Fransa'ya son siyasal şeklini vermişti: despotizm. Ondan sonra kimse bu rejimi yönetemedi ve her yerde despotizm, hiçbir yerde despotizm gibi bir garabet içine düşüldü."
88 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.