Nakşibendilik

Hamid Algar

En Beğenilen Nakşibendilik Gönderileri

En Beğenilen Nakşibendilik kitaplarını, en beğenilen Nakşibendilik sözleri ve alıntılarını, en beğenilen Nakşibendilik yazarlarını, en beğenilen Nakşibendilik yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Bütün sûfî tarîkatlarının silsilelerinin tanıklık ettiğin göre zikrin hafî ve cehrî her iki metodu da, nihâî olarak Hz. Peygamber’in (Selam olsun O’na) öğretisinden kaynaklanmaktadır. Tarihçinin yöneltebileceği her türlü itiraza karşın, meselenin doğrusunun başka türlü olması ihtimali çok zayıftır. Kur’an vahyinin yapısı içerisinde uygulanmış ve
Sayfa 124Kitabı okudu
Silsilede, Abdulhâlık Gucduvânî ile Bahâeddîn Nakşbend arasında beş halka vardır. Bunların ikincisi olan Mahmud Fagnevî’nin (v. 1315) cehrî zikri tekrar silsileye getirdiği ve izleyicileri olan Ali Râmitenî, Muhammed Baba Semmasî ve Emîr Külâl tarafından bu uygulamanın devam ettiği bilinmektedir.
Sayfa 126Kitabı okudu
Reklam
Sûfî tarîkatları yasaklayan Eylül 1925 Kanunu, kendinden emin bir şekilde şöyle diyordu: “Bugünden sonra, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde artık tarîkatlar, dervişler ve bunlara mensup müridler yoktur.” Bunun sonucu tabii ki tarîkatların toptan ortadan kalkması olmadı; tarîkatların varlıklarının özünü değil de en zahirî tezâhürlerini
Sayfa 434Kitabı okudu
Hâlidiyye’nin prestijini yükseltmede Mevlânâ Hâlid’in İstanbul’daki ikinci mümessili olan Abdulvehhâb es-Sûsî özel bir öneme sahiptir; kendisi zamanın şeyhülislamı Mekkîzâde Mustafa Âsım’ı tarîkata dahil etmiştir. Bu çabaların işaret etmiş olduğu Osmanlı siyaseti üzerinde nüfûz kazanma yönündeki teşebbüs, hiçbir zaman tamamen başarılı olmadı; ancak İstanbul’un önde gelen Hâlidî şeyhi Ahmed Ziyâüddîn Gümüşhânevî ile irtibat kuran Sultan II. Abdülhamid’in hükümdarlığı zamanında Hâlidiyye ile Osmanlı Devleti arasında bir nevi işbirliği kuruldu.
Sayfa 103Kitabı okudu
Bahâeddîn’in mürşidlerinin listesi Muhammed Semmasî, Emîr Külâl ve Halil Ata’yla son bulmaz. Daha önemli olan husus bu üçünün eğitiminin kendisine sunduğu şeyin, Hızır’ın öğrettiği mucizevî şekille ona hafî zikir metodunu öğreten Abdulhâlık Gucduvânî’nin rûhâniyetiyle karşılaşmasıdır. Bahâeddîn bu eğitim aldıktan sonra Emîr Külâl’in halkasından cehrî zikir yaptıkları vakit ayrılmıştır. Bu ayrılış hafî zikrin norm olarak ortaya konuluşuyla Nakşibendiyye tarîkatinin nihai belirginliği olarak ele alınabilir. (Reşahât Ayn el-Hayât, s. 55.)
Genellikle tasavvuf literatüründe tarîkat şeriatın özü veya şeriatın bir derece ötesindeki mertebe olarak görülmüştür. Bu görüş her iki durumda da tarîkatın şeriata üstünlüğünü iddia eder. Sirhindî ise tarîkatı şeriatın bir hizmetçisi haline dönüştürür. Şeriatın üç kısmı vardır: İlim, amel ve ihlâs. Bu üçü kâmilen bir arada bulunmadıkça şeriat tam manasıyla tatbik edilemez. Sûfîleri toplumdaki diğer insanlardan ayıran tarîkat, şeriatın bir hizmetçisi olup görevi ihlâsı kemâle erdirmektir. Tarîkata intisâb etmekten maksat yalnızca şeriatı mükemmel bir şekilde yaşamaktır; yoksa şeriata ilâveten yeni şeyler ortaya koymak değildir. Bu tür ifadeleri değerlendirirken onun sadece İslâm’ın hukukî esaslarını değil vahiy yoluyla gelen dinin tamamını kastettiğini unutmamak gerekir.
Sayfa 550Kitabı okudu
Reklam
40 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.