Nakşibendilik

Hamid Algar

En Eski Nakşibendilik Gönderileri

En Eski Nakşibendilik kitaplarını, en eski Nakşibendilik sözleri ve alıntılarını, en eski Nakşibendilik yazarlarını, en eski Nakşibendilik yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Tasavvuf, isim olarak olmasa dahi müntesiblerine göre İslâm’la yaşıttır. Çünkü aslî doktrinleri ve uygulamaları tamamen İslâmî olan iki kaynaktan neşet etmiştir: Allah’ın kitabı ve Elçisi’nin Sünneti. Dolayısıyla meşrû bir tarîkatın, tarihin belli bir bölümünde isim babasının himayesi altında ortaya çıktığını farz etmek tam doğru olmaz. Her tarîkat tabiri caizse İslâm’ın ilk dönemine ve İranlı şair Fahreddîn Irâkî (v. 688/1289)’nin sözleriyle “Rahmân’ın kervansarayındaki sûfî” (Fahreddîn Irâkî, Külliyât, nşr. Sa’îd Nefisî [Tahran, 1338 sh./1959], s. 203) olan Peygamber’in bizzat şahsına kadar uzanan bir inisiyatik geleneğin müstakil billurlaşmasıdır.
Nakşibendî silsilesi Ebû Bekir’den Selmân-ı Farisî, Kasım b. Muhammed b. Ebû Bekir ve Ca’fer-i Sâdık’tan Bâyezîd-i Bistâmî’ye geçer.
Reklam
Silsile, Tayfuriye olarak Ebu’l-Hasan Harakanî, Ebu’l-Kasım Cürcanî ve Ebû Ali Fârmedî’den Hâce Yûsuf Hemedânî (v. 536/1141)’ye dek devam eder; Hâce Yûsuf Hemedânî’yle tarîkatı Hâcegân “hâcelerin yolu” ismini alır.
Silsiledeki beş halka Abdulhâlık Gucduvanî’yi, silsilenin Bahâeddîn Nakşbend’in yardımlarıyla nihai belirginleştirmesinden ayırır: Hâce Ârif Rîvgerî, Hâce Mahmûd İncir Fagnavî, Hâce Ali Râmitenî, Hâce Baba Muhammed Semmâsî ve Seyyid Emîr Külâl. Bahâeddîn Nakşbend bu zincirin son ikisi halkasıyla bağlantılıdır. Semmasî, Buhâra yakınındaki Kasr-ı Ârifân’dan geçerken, her zaman bu topraktan yükselen manevîyât esansının kokusunu alabildiğini ifade eder. Bahâeddîn burada 718/1318’de doğduğunda, bu kokunun anlamını anladığını beyan edip çocuğu manevî evladı olarak kabul eder. (Salâheddîn Muhammed Buhârî, Enîs et-Tâlibin, elyazması. Bodleian, Farsça e 37, ff. 48a-48b.)
Bahâeddîn’in mürşidlerinin listesi Muhammed Semmasî, Emîr Külâl ve Halil Ata’yla son bulmaz. Daha önemli olan husus bu üçünün eğitiminin kendisine sunduğu şeyin, Hızır’ın öğrettiği mucizevî şekille ona hafî zikir metodunu öğreten Abdulhâlık Gucduvânî’nin rûhâniyetiyle karşılaşmasıdır. Bahâeddîn bu eğitim aldıktan sonra Emîr Külâl’in halkasından cehrî zikir yaptıkları vakit ayrılmıştır. Bu ayrılış hafî zikrin norm olarak ortaya konuluşuyla Nakşibendiyye tarîkatinin nihai belirginliği olarak ele alınabilir. (Reşahât Ayn el-Hayât, s. 55.)
(Hâce Nâsıreddin Ubeydullah) Ahrâr’ın Ebû Sa’îd ve oğlu Sultan Ahmed’le ilişkilerini ifade eden şeriatin ifâsına olan vurgu, onun bu iki idareciyle olan ve bir kısmı onun mührünü taşır halde mevcut kalan mektuplarıyla teyid edilir. Ebû Sa’îd’e şöyle tavsiyede bulunmaktadır: “Hem dünyada hem de ukbâda tüm maddî ve manevî zevkler ve kemale ancak Peygamber’e (salât ve selam üzerine olsun) itaate ulaşılabileceği için, kuşku duymaksızın onun şeriatının emrettiği her şeyi yapmalısın.” (Hâce Ahrâr, Ruka’at, elyazması. Esad Efendi 1688, f. 123b.)
Reklam
40 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.