Kitabı elime aldığımda denizcilik serüveni anlatan bir hikaye okuyacağımı sanmıştım. Oysa ki hayali de olsa örneği çok olan bir Güney Amerika ülkesinin yani Costaguana'nin hikayesi. vardı.
Diktatörlük rejimi ile yönetilen ancak ayaklanma seslerinin işitildiği bir ülke.
Costaguana ülkesinin Sulaco liman kenti, ülkenin coğrafi koşullarından ötürü kaostan biraz uzak kalır ancak kentte bulunan gümüş madeni diktatör rejimi devirmek ve maddi güç elde etmek için devrimcilerin odağı haline gelir. Maddi güç söz sahibi olmayı sağlayacaktır ancak bölge halkı ve maden yöneticisinin müdahalesi ile olaylar bekledikleri gibi gerçekleşmez.
Costaguana gibi kaderi kanla yazılmış ülkeler çoğunlukla kaos, rejimi değişikliği, darbeler, sömürge olmak gibi iktidar olma düşüncesi güdenlerin her zaman hedefi olmuştur.
Yazarın seçtiği anlatım tarzı alışkın olduğum tarzdan farklı ilerledi, kimi zamanlarda geçmişten bir an, kimi zaman ise şimdiki zamandan bir bölüm okudum; okur buna hazirli olmalı bu okunmayi kolaylaştırır belki, aksi halde takip etmesi güç olan bir eserle karşılaşacaktir.
Bu eserde oldukça fazla sayıda karakter var ve yazar çok derinlikli karakterler yaratmış ancak Nostromo karakterinin neden bu kadar az yer aldığını anlamadım.
Hayali bir ülke yaratması ve böyle detaylandirmasi yazara hayran kalmama neden oldu. Herkese tavsiye edemem bu eserini ama başka eserleri ile yazarla mutlaka tanışmalısınız.
"Saplantının kovaladığı bir insansa bir delidir. Bir adalet fikri bile olsa bu, tehlikelidir o insan; çünkü böyle bir insan sevdiğinin başına gökleri bile yıkabilir, acımasızca."
Joseph Conrad’dan daha önce Karanlığın Yüreği’ni okumaya başlayıp, araya başka kitaplar girince yarım bırakmıştım. Sonrasında yazarla ilgili araştırma yapınca, İngiliz emperyalizmine yaklaşımıyla ilgili eleştiriler yazara önyargılı yaklaşmama neden oldu. Dünya Klasikleri Okuma Kulübümüzün bu ayki okuması olduğu için Nostromo’yu okudum ve Conrad’ı
Maddi çıkarlar gelişirken barış ve huzur olmaz. Kendi yasaları var onların, kendi adaletleri. Ama bu gelişim, amaca ulaşmak için her türlü çareye başvurur ve gayri insanidir; ancak bir halk ilkesinde bulunabilecek fikir doğruluğundan, süreklilikten ve güçten yoksundur.
Krallar, bakanlar, aristokratlar, genel olarak zenginler, halkı yoksulluk içinde ve kul köle olarak tutarlardı; onları, köpekler gibi, kendi hizmetlerinde dövüşmek ve avlanmak için tutarlardı.
İnsanın o kadar iyi bildiği sözcükler, karabasanı andıran anlamlar kazanıyor bu ülkede. Özgürlğk, demokrasi, yurtseverlik, hükümet - bütün bu sözcüklerde bir çılgınlık ve cinayet tadı var.
Bu zenginlik silahı onu kullanan için de daha tehlikeliydi: İnsanoğlunun açgözlülüğü ve zavalılığı yüzünden iki tarafı da keskin bir silahtı o; zehirli köklerden yapılmış bir sıvı gibi türlü bencil sıvılar içine daldırılmış, suyu orada verilmişti; uğruna çekildiği davayı kirletir, acemilikle her zaman insanın elinde dönebilirdi.