Sayfa Sayısına Göre Okuma Biçimleri Sözleri ve Alıntıları
Sayfa Sayısına Göre Okuma Biçimleri sözleri ve alıntılarını, sayfa sayısına göre Okuma Biçimleri kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
....okuma, yorumlama ve anlamlandırma uğraşı, ya o metnin yazarının metne verdiği anlamın ne olduğunu (yazarın niyetini) bularak, ya yazarından bağımsız olarak metnin kendisinin anlamını (metnin niyetini) ortaya koyarak, ya da okurun o metni nasıl yorumladığına (okurun niyetine) bakılarak gerçekleştirilebilir.
Bilinenden başlayayım: Bir edebî metnin üretim ve tüketim sürecinin üç temel unsuru vardır:
Yazar (üretici), yapıt (ürün) ve okur (tüketici). Bunlardan herhangi biri olmazsa, üretim ve tüketim süreci tamamlanmış olmaz. Bu unsurlar da, ‘okuma biçimleri’nin bağlamını oluştururlar. Dolayısıyla, birbirinden farklı üç ‘okuma biçimi’ni ayırt etmemiz mümkün hale gelir: Yazar merkezli okuma, metin merkezli okuma ve okur merkezli okuma! Orta Çağ belagatinin kullandığı terimlerle söylersek intentio auctoris (‘yazarın niyeti’ veya ‘yazar
merkezli okuma’), intentio operis (‘metnin niyeti’ veya ‘metin merkezli okuma’) ve intentio lectoris (‘okurun niyeti’ veya ‘okur merkezli okuma’). Kısaca okuma, yorumlama ve anlamlandırma uğraşı, ya o metnin yazarının metne verdiği anlamın ne olduğunu (yazarın niyetini) bularak, ya yazarından bağımsız olarak metnin kendisinin anlamını (metnin niyetini) ortaya koyarak, ya da okurun o metni nasıl yorumladığına (okurun niyetine) bakılarak gerçekleştirilebilir.
“Bir yoruma dair kendi tahminlerimizin doğru olduğundan hiçbir zaman emin olamasak da, doğru olmaları olasılığının olduğunu biliriz ve bir disiplin olarak yorumculuğun asıl amacı budur: Doğru yoruma varma ihtimalini sürekli arttırmak.”
Kenara Çekilmekten Yola Çıkarak
Sezai Karakoç’u Marksist Kuram
Bağlamında Yeniden-Okuma Denemesi
SÜRGÜN ÜLKEDEN BAŞKENTLER BAŞKENTİNE
IV
Senin kalbinden sürgün oldum ilkin
Bütün sürgünlüklerim bir bakıma bu sürgünün bir süreği
Bütün törenlerin şölenlerin ayinlerin yortuların dışında
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye
Şiir ve Gerçeklik
Şiirin, gerçeklikle olan ilişkisi, problematiktir: Gerçeklik,
herhangi bir değiştirime uğratılmaksızın dile getirildiğinde,
şiir olmaz; değiştirime uğratılarak dile getirildiğinde ise,
gerçeklik olmaktan çıkar.
Bu problematik ilişkinin çözümü, şiir dilini gündelik konuşma
dilinden ayırmak; şiir dilini ‘sembolik dil’, gerçekliğin dilini
de ‘gündelik konuşma dili’ olarak belirlemektir. Böylece
gerçeklik, dünyaya ait bir gerçeklikten, şiire ait bir
gerçekliğe* dönüşür: Dünyaya ya da doğaya ilişkin
gerçeklikle, sanata, dolayısıyla da şiire ait gerçeklik ayrımı
ortaya çıkar.
Şiirin, gerçeklikle olan ilişkisi, problematiktir: Gerçeklik, herhangi bir değiştirime uğratılmaksızın dile getirildiğinde, şiir olmaz; değiştirime uğratılarak dile getirildiğinde ise, gerçeklik olmaktan çıkar.
Bu problematik ilişkinin çözümü, şiir dilini gündelik konuşma dilinden ayırmak; şiir dilini ‘sembolik dil’, gerçekliğin dilini de
"Ger derse Fuzûlî güzellerde vefâ var
İnanma ki şâir sözi elbette yalandur"
Fuzûli'nin bu paradoksunu Nietzche de tekrarlar: 'Ancak bilinçli ve (iradeli) olarak yalan söyleyebilenler -ki, bunlar sadece şâirlerdir-' der Nietzsche, `ancak onlar doğruyu söyleyebilir.'
Arapça'da şairler için bir söz vardır "احسنه اكزبه" (Ahsenehu akzebehu) (Şairlerin en iyisi, en iyi yalan söyleyenidir. İlginç olan şudur: Almanca'da dichten fiili, dikkat edilsin, hem 'şiir yazmak' hem de 'uydurmak' anlamına gelir.
Aragon da Le Mentir Vrai'de tastamam bunu anlatmak ister. Alıntılıyorum:
'Roman (dilerseniz buna 'şiir' de diyebilirsiniz), yalan söylemenin en yüce biçimidir: Yalan burada `doğruluk`a ulaşmaya yardım eder.