Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Kabir Hayatı

Ölüm ve Berzah Alemi

Ahmet Tomor

Ölüm ve Berzah Alemi Gönderileri

Ölüm ve Berzah Alemi kitaplarını, Ölüm ve Berzah Alemi sözleri ve alıntılarını, Ölüm ve Berzah Alemi yazarlarını, Ölüm ve Berzah Alemi yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
90 syf.
9/10 puan verdi
Ölüm ve Berzah Alemi
Ölüm ve Berzah Alemi
Ahmet Tomor
Ahmet Tomor
Merhum
Ahmet Tomor
Ahmet Tomor
Hoca Efendi'nin okuduğum dördüncü kitabı oldu bu kitap hocamızın 56 yıllık eşinin vefatı üzerine eşine duyulan bir özlemi anlatan, eşine bir vefa göstermek niyetiyle ele aldığı bir kitap. Gerçekten Ahmet Tomor hocanın diğer okuduğum üç kitabı gibi çok ama çok beğendim ve gerçekten diğer eserleri gibi kısa ama etkileyici, kısa ama içerik olarak dolu dolu bir eserdi. Kitap iki bölümden oluşuyor bu bölümlerden birincisi ölümü ve ölüme dair detayları anlatıyor bu kısacık bölümde ölümle ilgili bir çok bilgiyi bulabiliyoruz. 2. Bölümde ise ölüm sonrası yani Berzah alemi dediğimiz alemde yaşananlar, ölünün ya da daha doğrusu ruhun öldükten sonra yaşadığı aşamalar safha safha anlatılıyor gerçekten hem ölmeden önce hem ölüm anı ve sonrasında ki bilgiler açısından çok ama çok bilgilendirici bir eserdi... "Bizden önce bu fâni dünyaya gelenler ne oldu? Allah’a ve Peygambere isyan edip böbürlenenler, şimdi kara toprağın altında yatmıyorlar mı? Bir hak dostunun “Hani annen, hani baban? Aynı yere sen de varan.” dediği gibi biz de aynı kara toprağın altında yatmayacak mıyız?"
Ölüm ve Berzah Alemi
Ölüm ve Berzah AlemiAhmet Tomor · Erkam Matbaası · 201649 okunma
Şeddad, Nemrud ve Firavun gibi ilâhlık taslayan diktatörler, Ebû Cehil ve Ebû Leheb gibi hz. Muhammed’e eza, cefâ edenler, servetine güvenip böbürlenen Kârun gibi zenginler tıpış tıpış ölüme gittikleri gibi, çağımızın emperyalist diktatörleri, Hz. Muhammed düşmanları ve dolar milyarderi kapitalistler de tıpış tıpış ölüme gitmiyorlar mı?
Reklam
Son nefesimizde imanla ölmek, mezarda rahat yatmak ve o güzelim cennette Allah’ın (c.c.) seçkin kulları olan peygamberler, sıddıklar, şehitler ve sâlihler ile birlikte ebedî mutlu yaşamak için ölümü, kefeni, tabutu, mezarı çok hatırlayalım ve ölümden sonrası için en güzel bir şekilde hazırlanmaya çalışalım!
Gerçekte ana karnından dünyaya geldiğimiz anda, geriye sayım işlemimiz ve âhiret yolculuğumuz başlamıştı bile. Her an, her saniye hızla bu geçici dünyadan uzaklaşıyor ve âhirete yaklaşıyoruz. Bir gerçeği de unutmayalım! Biz ölümü unutsak da ölüm meleği Azrâil (a.s.) bizi unutmuyor ve Allah’ın (c.c.) takdir ettiği sayılı nefeslerimiz tükendiği an, yakamıza yapışıp tatlı canımızı alıyor.
Bizler, bu fâni dünyada gerçekten garibiz ve yolcuyuz. Ruhlar âleminden ana karnına ve oradan bu fâni dünyaya geldiğimiz gibi dünyada da kalıcı olmadığımıza göre, doğumla başlayan dünya hayatımız birgün mutlaka ölümle noktalanacak; sonra kabir, mahşer ve sırat köprüsü derken yolculuğumuz ya cehennem ya da cennetle noktalanacak.
Unutmayalım! Tevbe tatsız ve namaz zevksiz değil ki! Bir de tevbenin ve namazın tadına bakalım!..
Reklam
Çünkü gerçek kurtuluş; son nefeste imanla ölmek, kabirdeki sorgulamada doğru cevap vermek ve cehennemin üzerine kurulan sırat köprüsünü bir ucundan diğer ucuna kadar baştan başa geçip o güzelim cennete kavuşmaktır. İşte bu nedenle kahkaha ile gülenlere atalarımızın, “Sırat köprüsünü mü geçtin?” dedikleri gibi Peygamberimiz (s.a.v.) de, sırat köprüsünü geçip “Ancak cennete giren kurtulur.” buyurdu.
İnsanın dünya hayatının en güzel bir şekilde sonuçlanıp iman ile ölmesine hüsn-i hâtime ve kötü şekilde sonlanıp kâfir olarak ölmesine de sû-i hâtime denir. Peygamberler hâriç, hiç kimse sekerât-ı mevt denilen can çekişme halinde ve son nefesinde nasıl öleceğini bilemediğinden, Allah dostları son nefeste şeytana aldanmaktan korkup ağlamışlar ve hiçbir zaman kahkaha ile gülmemişler.
Hani, nerede bizden önce bu fâni dünyada yaşayanlar; ölümü, mezarı unutup cicili bicili köşkler, saraylar yapanlar; sonra cicili bicili köşklerini, saraylarını bırakıp yer altındaki karanlık çukurlarda tek başlarına yalnız ve garip yatanlar? Bizler de birgün onlar gibi olmayacak mıyız?
Hayatları dertli, sıkıntılı geçenler; dünyada hiç gülmeyenler; huzursuz, mutsuz olanlar; haksızlığa uğrayanlar; geçim darlığı çekenler; sürekli hastalıklarla boğuşanlar ve yaşlılığında itilip kakılanlar bile, kesinlikle ölümü istememeli ve Allah’ın (c.c.) takdir ettiği vakti sabırla beklemelidir. Çünkü sabretmek şartıyla çektikleri her dertlerine ve her sıkıntılarına karşılık mahşer yerinde Allah (c.c.) onlara dağlar gibi sevaplar verince ve bu sevaplar mîzanın (tartının) sevap bölümüne konulunca, sevinçten coşacak ve “Allahım! Keşke dünyada bize daha fazla dert ve daha fazla sıkıntı verseydin.” diyecekler.
Reklam
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor: Sizden hiçbiriniz sakın ölümü istemesin. Çünkü eğer sâlih kimse ise, (yaşadıkça) sevabının artması umulur. Eğer günahkar kimse ise, (tevbe edip) Allah’ın rızasını kazanması umulur. (Buhârî)
Yüce Allah buyuruyor. Mü’min’ler ancak kardeştir. (Hucurât, 10) Hz. Âdem’den günümüze kadar gelip geçmiş ve kıyâmete kadar gelecek olan bütün Mü’min’ler kardeştir ve bu kardeşlik kabirde, mahşerde, sıratta ve cennette ebediyyen devam edecektir. Bu nedenle bizden önce gelip geçmiş ve şu anda yer altında yatmakta olan din kardeşlerimizi de unutmayalım ve dualarımıza onları da ortak edelim. Yüce Allah buyuruyor: Onlardan (öncekilerden) sonra gelenler derler ki: “Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden önce imanla (âhirete) göçmüş (din) kardeşlerimizi bağışla!” (Haşr, 10)
Son nefeste imanla ölen günahkâr Müslüman’ların kabir azabı, arkalarından gelen dualar ve çeşitli hayırlarla sürekli hafifler ve zamanla sona erer. Kâfirlere, münâfıklara ve ateistlere arkalarından dua etmek haram olduğundan, onlara hiçbir sevap gitmez ve kabir azapları da hiç hafiflemez.
Peygamber (s.a.v.) ashâbına, kabristana gittikleri zaman şöyle demelerini öğretirdi: “es-Selâmü aleyküm, Ey bu diyarın (kabrin) Mü’min ve Müslüman halkı! İnşâAllah yakında biz de aranıza katılacağız. Allah bizi de sizi de bağışlasın.” (Müslim - İbni Mâce - Nesâî)
Yüce Allah buyuruyor: Ey Rabbimiz! Hesabın görüleceği gün beni, annemi, babamı ve bütün Mü’min’leri bağışla! (Rabbenağfir-lî ve livâlideyye ve lil-mü’minîne yevme yekûmü’l-hisab) (İbrâhim, 41) Her namazın son oturuşunda Rabbenâ âtinâ’dan sonra yukarıdaki âyet-i kerîmenin Arapça aslını okuyan kimse kendisi, annesi, babası ve hz. Âdem’den günümüze kadar gelip geçmiş trilyonlarca Mü’min’ler için dua eder ve kendisi de onların yani yüz bini aşkın peygamberin, milyonlarca evliyanın ve trilyonlarca Mü’min’lerin duasına ortak olur. Ne yazık, inandığı halde beş vakit namazı kılmayanlara ve trilyonlarca din kardeşinin duasından yoksun olanlara!..
128 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.