Anadolu’da kurulan devletlerin, tarihin hemen her döneminde karşılıklı
olarak anlaşmazlıkları olmuştur. Çünkü bu kara parçasının her zaman
stratejik önemi görülmüş ve üzerine diğer devletler tarafından hesaplar
yapılmıştır. Türkiye’nin yer aldığı bu coğrafya, asırlar boyunca insanların
gereksinimleri ve bunları sağlama yollarının, güç denge ve kaynaklarının
değişmesine karşın, önemini artırarak korumaya devam etmektedir. Bu
coğrafyayı yurt tutan Türkler, daha az ilgi çeken bölgelerde yaşayan uluslara
kıyasla daha dikkatli, kendilerini bekleyen tehlikelere karşı daha hazırlıklı ve
güçlü olmak zorundadırlar. Bu sadece vatan sahibi olarak özgür ve bağımsız
olmanın değil, aynı zamanda yaşamanın ve yaşamı sürdürebilmenin de ön
koşuludur.
Türkiye’nin konumu nedeniyle dünya üzerindeki önemini etkileyen
maddeler alt alta yazıldığı zaman nedenlerin çok olduğu görülmektedir.
Siyasî, ticarî, askerî, iktisadî, stratejik ve hatta tarihsel yönlerden üzerinde
yaşayanlara büyük olanaklar bahşeden böyle bir vatanda yaşamak gurur
vericidir. Ancak, bu olanakları güce dönüştürüp ulusal bilinçle hareket
edilmez ise önemi ile orantılı olarak karşıtlarının da olabileceği bilinmelidir.
Türkiye, bir tarafta dış güçlere karşı kuvvetli olmak zorunda iken, diğer
taraftan eğitim eksikliğinden kaynaklanan sorunlarla da mücadele
etmektedir. Ne yazık ki, sonrakiler öncekilerden daha az önemsiz değildir.
Bu bağlamda soru şudur: Bu vatana göz dikenler mi daha tehlikeli yoksa, üç
tarafı denizlerle çevrili bu toprakların hangi zorluklar, çileler ve meşakkatlerle
vatan yapıldığının farkında olmadan yaşamak mı? Bu millet bilinen en eski
tarihlerden beri yeri gelmiş ordular hâlinde vatanı için cephelere koşmuş, yeri
gelmiş kendi toplumsal ve kültürel değerlerini yaratarak bu toprakları
vatanlaştırmıştır. Çünkü toprak, bağrında yaşayan insanların dili, dini, yaşam
biçimi ve anlayışı, toplumsal ve kültürel değerlerinden üzerine aldıklarıyla
vatan olur. Dağların, derelerin adı Türkçe ise, insanlar Türk kültüründen
hatıraları ad olarak taşıyorlarsa, işte orası Türk yurdudur.
Yüce ATATÜRK’ün 31 Ocak 1923'te İzmir'de eski gümrük binasında
halka yaptığı konuşmasında "Buralar kırk asırlık bir ecdat yurdudur." diyerek,
Türk kimliği ve Türk tarihine büyük önem vermesi, bu düşünceler ışığında
daha iyi anlaşılmaktadır. Evet, Anadolu’nun kırk asırlık Türk yurdu olması
önemlidir; ancak, bunun bilincinde olmak da bu gerçek kadar önemlidir.
Ulusal bilinç, ulusal kültür varlıklarımızı araştırmak ve belgelerini ortaya
koymakla gelişecektir. “Orta ve Doğu Karadeniz Bölgesi’nin Tarihî Alt Yapısı”
adlı elinizdeki bu eserin ulusal bilince katkıda bulunacağını umuyoruz.