Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Osmanlı Tarihi'nden İlginç Hikaye ve Anekdotlar

Enes Türkoğlu

Osmanlı Tarihi'nden İlginç Hikaye ve Anekdotlar Sözleri ve Alıntıları

Osmanlı Tarihi'nden İlginç Hikaye ve Anekdotlar sözleri ve alıntılarını, Osmanlı Tarihi'nden İlginç Hikaye ve Anekdotlar kitap alıntılarını, Osmanlı Tarihi'nden İlginç Hikaye ve Anekdotlar en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
II. Abdülhamid Han zamanında Osmanlı ülkesinde bulunan Edmondo da Amicis, 'Constantinopoli' adlı eserinde; "Paşasından sokak satıcısına kadar istisnasız her Türk'te vakar, ağırbaşlılık ve asillik ihtişamı vardır. Hepsi, derece farkları olmasına rağmen, aynı terbiyeyle yetişmişlerdir. Kıyafetleri farklı olmasa, İstanbul'da bir başka tabakanın olduğu belli değildir...İstanbul'un Tüek halkı, Avrupa'nın nazik ve kibar cemaatidir. En ıasız sokaklarda bile, bir yabancı için küçük bir hakarete uğrama tehlikesi yoktur. Namaz kılınırken bile bir Hristiyan camiye girip, Müslüman ibadetini seyredebilir. Size bakmazlar bile, küstahça bir bakış değil, sizinle ilgilenen mütecessis bir nazar dahi göremezsiniz. Kahkaha ve kadın sesi duyamazdınız. Fuhuşla ilgili en küçük bir olaya şahit olmak imkan dışıdır. Sokaklarda bir yerde birikmem, yolu tıkamak, yükses sesle konuşmak, çarşıda bir dükkanı lüzumundan fazla işgal etmek, ayıp sayılır..." demektedir.
Sayfa 225Kitabı okudu
•••Nedendir bilinmez Sultan, yoldaşına takılır; 'Hasan Can kahvaltı yaptın mı?' Hasan Can cevap verir; 'Evet sultanım' Yavuz sorar; 'Yumurta seversin değil mi?' 'Evet sultanım' diye cevaplar Hasan Can. Aradan aylar geçer. Yollar, muharebeler, insanlar, şehirler... Nihayet Mısır seferi biter, İstanbul'a geri dönerler. Sultan ansızın Hasan Can'a döner; 'Nasıl bre?' Cevap ışık hızıyla gelir; 'Rafadan sultanım.' Birlikte düşünmek, beraber hissetmek... 'Hemhâl olmak' denilen şey bu olsa gerek. Hasan Can'ın mezarı günümüzde Bursa Yeşil Türbe haziresindedir.
Sayfa 276Kitabı okudu
Reklam
•••Delilerin görevi, sefere ordunun en önünde gitmek ve düşman saflarına hücum etmektir. İri cüsseleri ve ürkütücü kıyafetleri ile düşmana korku salarak arkalarından gelecek birliklerin işini kolaylaştıran Deliler aynı zamanda esir aldıkları düşman askerlerden orduları hakkında bilgide ediniyordu. Silah olarak eğri pala, kalkan, mızrak ve bozdoğan taşıyan deliler, başlarına pars yada benekli sırtlan derisinden yapılmış tüylü bir miğfer giyerlerdi. Bu birliğe 'Deliler' denmesinin sebebi ise akli dengelerinin bozuk olmasından değil, atılgan ve gözüpek olmalarındandır. Rivayete göre Osmanlı tokadının mimarı da Deliler. Yeniçeriler gibi ellerini kuvvetlendiren Deliler de alıştırma esnasında mermer tokatlıyorlardı. Deliler Ocağı 19.yüzyılda kapatılmıştır.
Sayfa 191Kitabı okudu
Osmanlı devrinde 7 yaşındaki çocuklara Kur'an eğitimi ve ahlak bilgilerinin öğretildiği ilk mektebe başlatılırken yapılan merasime 'Âmin Alayı' denir. Bu merasimin bir kandil günü olmasına bilhassa dikkat edilirdi. Bu mümkün olmazsa, pazartesi veya perşembe günleri yapılırdı.
Sayfa 122Kitabı okudu
Reklam
Osmanlı akıncılığının temeli Osman Gazi zamanında Köse Mihal tarafından atılmıştır. Akıncı Ocağı'nın gelişimi ise Evrenos Bey tarafından sağlanmıştır. Akıncıların olmazsa olmazı atlarıdır. Talimlerini at üstünde yapar, alevli fıçılar üzerinden atlar, dörtnala giderken her tone seri bir şekilde ok atabilirlerdi. Nehirlerde at ile beraber yüzmek, attan ata atlamak ve kendilerine atılan onlardan sağa, sola ve alta sarkarak korunmak akıncıların meziyetlerindendir. Arap atı tercih ederlerdi. Silahları; ok, yay, kılıç, kalkan, pala ve atların eter kayışlarına asılan topuzlardan ibarettir. Sonraki dönemlerde tüfek de kullanmışlardır. Başlarına kürt derisinden kızıl börk takar, deri cepken, yelek ve şalvar giyerlerdi. Rütbelileri leopar derisinden giyinir, sırtlarına kartal kanadı takarlardı. Yiyecekleri de hafif olup; pirinç, kavurma ve koyun pastırmasından ibarettir. Akıncıların kışlaları yoktur. Devletten maaş almaz, silah ve teçhizatlarını kendileri sağlardı. Buna karşılık vergilerden muhaftırlar. Düzenli ordu içerisinde bulunmayıp sınıra yakın konaklarlar ve emir geldiği anda harekete geçerlerdi. Bir akıncı hareketinin akın olabilmesi için akıncı beyinin katılımı şarttı. Yaz ve bahar mevsimlerinde savaşır, kışın bir zorunluluk olmadıkça aileleri ile kalırlar ve savaş eğitimi yaparlardı. Akıncılar istihbarat işlerinde de kullanılıdı. Bunun için birkaç Avrupa dilini de iyi bilirlerdi. Mihaloğulları, Evrenosoğulları, Malkoçoğulları, Turhanoğulları en meşhurlarıdır. Akıncı adı 19.yüzyılda resmen ortadan kalkmıştır.
Sayfa 193Kitabı okudu
Şeyh Edebâlî, Osman Bey'in Rüyasına Girince Neler Oldu?
Osman Bey, dergahta yatarken rüyasında Şeyh Edebali hazretlerinin göğsünden bir ayın çıkıp kendi göğsüne girdiğini ve göğsünden bir büyük ağaç bitip dallarının alemi kapladığını, altından birçok nehirlerin çıkıp insanların bu sulardan istifade ettiğini görmüştü. Sabah olup rüyayı anlatınca, Edebali hazretleri, bu güzel rüyayı şöyle tabir etti: "Sen, Ertuğrul Gazi oğlu Osman, babandan sonra bey olacaksın. Kızım Mal Hatun'la evleneceksin. Benden çıkıp sana gelen nur budur. Sizin asil ve temiz soyunuzdan nice padişahlar gelecek, onlar nice devletleri bir çatı altında yollayacaklar. Allahu Teâlâ nice insanın huzur ve saadete kavuşmasına, İslam dini ile şereflenmesine senin soyunu vesile edecektir."
•••Yıldırım Bayezid elçiyi huzuruna kabul eder. Elçi önce getirdiği hediyeleri takdim eder ve söze başlar; Azametlü, kudretlü, aseletlü, fehametlü Macaristan Kralını temsilen... Sadrazam elini kaldırıp elçiyi susturur; 'Sadede gel elçi, bizim boş vaktimiz yok. Ayrıca da biz kuvvet, kudret, azamet kaynağı olan Allah'tan başka hiçbir kuvvet, kudret, azametten korkmayız. Bunu böyle belle ve buna göre kelam et.' Macar elçi ne diyeceğini şaşırır ve kekelemeye başlar; 'Ama kralımızın ordusu çok büyüktür, o yüce bir kraldır.' Sadrazam şöyle cevaplar; 'Dağ ne kadar yüksek olursa olsun yel üatünden aşar.' Elçi yine kekeleyerek söylenir; 'Ama siz yel değilsiniz ki.' Cevap gecikmez; 'Evet ama sizde dağ değilsiniz. Sultanımıza Yoldırım dendiğini duymuşsunuzdur.' Elçinin bu söze de bir cevabı varsır; 'İyi ama siz hangi hak ve hangi selahiyetle Bulgaristan'ın işgal ettiniz?' Macar elçinin son sözlerine iyice hiddetlenen Yıldırım Bayezid Han, yanındakilere kendisine bir Kur'an'ı Kerim ve bir kılıç getirmelerini emreder. Yıldırım Bayezid, sağ eline Kur'an'ı sol eline kılıcı alır. Önce sağ elini göstererek 'İşte hak' sonra sol elini havaya kaldırıp 'işte selahiyet' der. Sonra elçiye dönerek; 'Var git şimdi cevabımızı kralına aynen ilet, kendisinden korkmadığımızı söyle. Biz hakkı kitabımızdan, selahiyetide kılıcımızdan alırız. Allah'a güvenir yalnız ondan korkarız. Bütün küffar birleşip üstümüze gelse davamızdan dönmeyiz.'
Sayfa 260Kitabı okudu
•••Padişah cebinden bir altın çıkarır ve küçüğe uzatır, fakat o almaz, babasının 'nereden buldun?' diye kendisini sıkıştıracağını ileri sürer. Sultan II.Mahmud, 'Padişah verdi' dersin diye akıl verince de şu karşılığı verir; 'Pafişah verseydi böyle az vermezdi, der efendim!' Küçük öğrenciden aldığı cevapla iyice keyiflenen padişah, bu defa elini cebine sokup avuç dolusu altın çıkarır.
Sayfa 100Kitabı okudu
71 öğeden 41 ile 50 arasındakiler gösteriliyor.