Osmanlı Tarihi'nden İlginç Hikaye ve Anekdotlar

Enes Türkoğlu

Osmanlı Tarihi'nden İlginç Hikaye ve Anekdotlar Sözleri ve Alıntıları

Osmanlı Tarihi'nden İlginç Hikaye ve Anekdotlar sözleri ve alıntılarını, Osmanlı Tarihi'nden İlginç Hikaye ve Anekdotlar kitap alıntılarını, Osmanlı Tarihi'nden İlginç Hikaye ve Anekdotlar en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
•••Âşıkpaşazâde'ye göre Tekfur'un kızı bir rüya görür. Rüyasında bir kuyuya düşmüştür. Yakışıklı bir kahraman gelip onu kurtarır, elbiselerini çıkartıp onu yıkar ve temiz ipek giysiler giydirir. Tekfur'un kızı bu rüyanın etkisinden henüz kurtulamamışken Osmanlı'lar Aydos Kalesi'ni kuşatmıştır. Surların üzerinden bakarken, rüyasında gördüğü adamı görür. O adam Abdurrahman Gâzi'dir. Hemen bir mektup yazarak bir taşa sarıp kuşatma birliklerinin arasına atar. Taş, Abdurrahman Gazi'nin ayağının dibine düşer. Tekfur'un kızı mektubunda, Osmanlı birliklerinin çekiliyor gibi yapmasını, gece Abdurrahman Gazi'nin yanına güvendiği adamlarını alarak tekrar gelmesini, kaleyi teslim edeceğini bildirir. Gece kale surlarına yaklaşan Abdurrahman Gazi'ye Tekfur'un kızı bir ip sarkıtır. Gazi buradan surlara çıkar ve kapıları Osmanlı birliklerine açarak kalenin fethini sağlar. Fetihten sonra ise Orhan Gâzi, Abdurrahman ile Tekfur'un kızını evlendirir. Şehnâme'de de Rüstem'in babası Zal, Kabil Kalesi'ne gitmiş ve hükümdarın kızı Rudaba'nın sarkıttığı saçlarına tırmanarak kaleye girmiştir. İşte bu hikayeler 17.yüzyıla gelindiğinde Rapunzel masalına dönüşmüştür.
Sayfa 189Kitabı okudu
II. Abdülhamid Han zamanında Osmanlı ülkesinde bulunan Edmondo da Amicis, 'Constantinopoli' adlı eserinde; "Paşasından sokak satıcısına kadar istisnasız her Türk'te vakar, ağırbaşlılık ve asillik ihtişamı vardır. Hepsi, derece farkları olmasına rağmen, aynı terbiyeyle yetişmişlerdir. Kıyafetleri farklı olmasa, İstanbul'da bir başka tabakanın olduğu belli değildir...İstanbul'un Tüek halkı, Avrupa'nın nazik ve kibar cemaatidir. En ıasız sokaklarda bile, bir yabancı için küçük bir hakarete uğrama tehlikesi yoktur. Namaz kılınırken bile bir Hristiyan camiye girip, Müslüman ibadetini seyredebilir. Size bakmazlar bile, küstahça bir bakış değil, sizinle ilgilenen mütecessis bir nazar dahi göremezsiniz. Kahkaha ve kadın sesi duyamazdınız. Fuhuşla ilgili en küçük bir olaya şahit olmak imkan dışıdır. Sokaklarda bir yerde birikmem, yolu tıkamak, yükses sesle konuşmak, çarşıda bir dükkanı lüzumundan fazla işgal etmek, ayıp sayılır..." demektedir.
Sayfa 225Kitabı okudu
Reklam
IV. Murad sadrazamıyla birlikte tebdil-i kıyafet gezerken bir deri dükkanının önünde durur. Padişah 'Selamın Aleyküm derici' der. Derici gelenlere şöyle bir göz atar ve hemen toparlanarak 'Aleykümselam Ya Cihan-ı Serdar' diye karşılık verir. Padişah: Yazı kışa hiç katmadın mı? Derici: Kattım ama hiç birşey tutturamadım. Padişah: Peki geceleri
Sayfa 208Kitabı okudu
•••Delilerin görevi, sefere ordunun en önünde gitmek ve düşman saflarına hücum etmektir. İri cüsseleri ve ürkütücü kıyafetleri ile düşmana korku salarak arkalarından gelecek birliklerin işini kolaylaştıran Deliler aynı zamanda esir aldıkları düşman askerlerden orduları hakkında bilgide ediniyordu. Silah olarak eğri pala, kalkan, mızrak ve bozdoğan taşıyan deliler, başlarına pars yada benekli sırtlan derisinden yapılmış tüylü bir miğfer giyerlerdi. Bu birliğe 'Deliler' denmesinin sebebi ise akli dengelerinin bozuk olmasından değil, atılgan ve gözüpek olmalarındandır. Rivayete göre Osmanlı tokadının mimarı da Deliler. Yeniçeriler gibi ellerini kuvvetlendiren Deliler de alıştırma esnasında mermer tokatlıyorlardı. Deliler Ocağı 19.yüzyılda kapatılmıştır.
Sayfa 191Kitabı okudu
•••Padişah cebinden bir altın çıkarır ve küçüğe uzatır, fakat o almaz, babasının 'nereden buldun?' diye kendisini sıkıştıracağını ileri sürer. Sultan II.Mahmud, 'Padişah verdi' dersin diye akıl verince de şu karşılığı verir; 'Pafişah verseydi böyle az vermezdi, der efendim!' Küçük öğrenciden aldığı cevapla iyice keyiflenen padişah, bu defa elini cebine sokup avuç dolusu altın çıkarır.
Sayfa 100Kitabı okudu
Venedik elçisi Antonio Giustiniani, Yavuz Sultan Selim'in huzuruna girer. Yeri öpüp itimatnamesini sunar, görüşmesini tamamlar. Ülkesine döndüğünde herkes, adeta bir ütopya medeniyetinin sultanı gibi gördüğü, hayalinde canlandırmaya çalıştığı Cihan Padişahı Sultan Selim Han'ın nasıl birisi olduğunu sorar; "Göremedim", der Giustiniani... Merak ederler; "Odasına girdiğin, yanına kadar gittiğin halde nasıl göremedin?" Giustiniani şu müthiş itirafta bulunmak zorunda kalır; "Sultanın kılıcı öyle parlıyordu ki, yüzüne bakamadım." Venedik elçisinin kendisiyle ilgili bu sözlerini duyan halmetli hünkar; "Paşalarım", der; "Odmanlı'nın kılıcı parladığı sürece düşmanların başı daima öne eğik kalır. Amma Allah korusun, bu kılıç bir kınına girerde paslanmaya başlarsa, o zaman işte bu kafalar yavaş yavaş dikilir ve bize bir gün yukardan bakar."
Reklam
71 öğeden 51 ile 60 arasındakiler gösteriliyor.