Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Osmanlı Yönetimindeki Topraklarda Arap Milliyetçiliğinin Doğuşu ve Suriye

M. Derviş Kılınçkaya

Osmanlı Yönetimindeki Topraklarda Arap Milliyetçiliğinin Doğuşu ve Suriye Sözleri ve Alıntıları

Osmanlı Yönetimindeki Topraklarda Arap Milliyetçiliğinin Doğuşu ve Suriye sözleri ve alıntılarını, Osmanlı Yönetimindeki Topraklarda Arap Milliyetçiliğinin Doğuşu ve Suriye kitap alıntılarını, Osmanlı Yönetimindeki Topraklarda Arap Milliyetçiliğinin Doğuşu ve Suriye en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Mekke Emiri’nin İngiltere ile anlaşmasına Arap kaynakları da Batılı kaynakların çoğu da İttihad ve Terakki yönetiminin Türkleştirme siyasetini yahut Cemal Paşa’nın Suriye’deki “zalimane” idaresini gerekçe olarak gösterirler
1880-1908 devresi için son olarak şunları söyleyebiliriz : 20. yüzyılın başlarında Süveyş’in doğusundaki Arap topraklarında iki ideoloji savaş halindedir : hakim durumda bulunan Osmanlıcılık ve buna karşı uyanmakta olan Arap milliyetçiliği. İkincisinin vurguladığı temel noktalar, o coğrafyada yaşayanlar için daha cazipti; Arapların hakları ve imtiyazları olan bir toplum olduğu ve bunun Türkler tarafından önemsenmediği...
Reklam
Şerif Hüseyin’in oğulları arasında Türklere karşı ayaklanma fikrinin en ateşli savunucusu Emir Abdullah’tır. İngilizlerle babası adına irtibat tesis eden Abdullah, hatıralarında ayaklanmanın İttihad ve Terakki Fırkası’nın “zalim ve dinsiz’’ tutumuna karşı olduğunu söyler
El-Ahd, faaliyetlerini İstanbul’da yoğunlaştırmıştı ve büyük bir gizlilik içinde çalışıyorlardı. İttihad ve Terakki Cemiyetinin karşı koymasına rağmen, Türk-Arap Federasyonu fikrinin Türk Aydınları arasında da etkili olduğu anlaşılıyor : Ziya Gökalp ve Halide Edib bu fikri savunan yazılar yazmışlardır
Türkler, 600 yıl boyunca Doğuyu Batıya karşı savunacak bir hat kurmuşlardır. Araplar ise bu hatta yedek güç hazırlamalıdırlar.
Kevakıbi’nin Araplık ve Osmanlılıkla ilgili fikirlerini daha açık olarak belirttiği diğer eseri ise Ununu’l Kur’a’dır
Reklam
Avrupalı için, kendi kıtası ve medeniyeti dışında kalan bütün alanlar vahşi ve ilkeldi. Buraların “medeniyete açılması” , “sivilize” edilmesi gerekiyordu.
1840’lı yıllardan itibaren Arapça konuşan Osmanlı eyaletlerinde, mevcut yönetime karşı yayılan hoşnutsuzluk gözle görülür hale gelmişti ve buralardaki Osmanlı otoritesi artık rakipsiz değildi. Üstelik, Avrupalı misyonerlerin sürdürdükleri eğitim gayreti, küçük fakat aktif bir Hıristiyan aydın sınıfının oluşmasını sağladı. Bu aydınlar özellikle “El-Nahde” hareketinin canlanmasında birincil bir rol üstlendiler.
“teklik içinde çokluk”
Osmanlı Devletinin teb’ası, çağdaşı olduğu pek çok siyasal birlik gibi, çok- kültürlü, çok-milletli (multicultural/multinational) bir siyasal ve toplumsal birlikti. Dini ayrılıkların sürdürülmesi üzerine oturtulmuş olan bu yapıyı “teklik içinde çokluk” olarak da ifade etmek mümkündür. Yani “Osmanlı” tekliği içinde farklılıkları korunan ve birbirleriyle karışmamalarına özen gösterilen, kompartımanlar halinde tutulan bir toplum
1880’li yıllarda Osmanlı devletinin Arap tebaası arasındaki hakim siyasi yönelimlerin İslamcılık, Osmanlıcılık ve giderek artan bir Araplık şuuru olduğu söylenebilir.
44 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.