Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Özal'ın Dış Politikası (1983-1989)

Hüner Tuncer

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
ŞATTÜL ARAB ANTLAŞMASI
Irak-İran Savaşı'nı başlatan Irak'ı İran'a karşı savaş açmaya yönelten birinci neden, İran'ın, Irak nüfusunun yarıdan fazlasını oluşturan Şii kesitini Bağdat yönetimine karşı kışkırtarak, Irak'ta da bir "Şii-teokratik" yönetim kurulması için çaba harcaması; diğer nedeni ise, Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin'i rahatsız eden 6 Mart 1975 tarihli Şatt'ül-Arab AntIaşması'ydı. Bu antlaş­ mayla Irak ile İran Şatt'ül-Arab Nehri'ni paylaştıkları için, Irak'ın Basra Körfezi'ne çıkışı daralmıştı. Bu nedenle Saddam Hüseyin, Irak-İran Savaşı'ndan birkaç gün önce 17 Eylül 1980'de bu antlaş­ mayı feshederek, Şatt'ül-Arab'ın tamamını Irak'ın denetim altına aldığını ilan etti
Sayfa 42 - KAYNAK YAYINLARI
2 Ağustos 1988'de ürdün Kralı Hüseyin, Batı Şeria ve Doğu Kudüs üzerindeki egemenlik haklarından vazgeçtiğini açıklaya­ rak, FKÖ'nün Ürdün'den ayrı bağımsız bir Filistin devleti kurma is­teğine saygı duyduğunu açıklamış ve 15 Kasım 1988'de Filistin Milli Konseyi, bağımsız Filistin Devleti'nin kurulduğunu ilan etmişti. Türkiye, üzerinde egemenlik kullanacağı topraklara fiilen sahip olmamakla birlikte, bağımsız Filistin Devleti'ni tanıyan devletler arasında yer aldı. Türkiye'nin Filistin Devleti'ni "tanıma" kararının arkasında, bölge sorunları karşısında izlenen Arap yanlısı tutumunun ve özellikle Başbakan Turgut Özal'ın etkili olduğu söylenebi­lirdi. Ortadoğu'da bölgesel güç olarak rol oynamayı hedefleyen Özal, Filistin Devleti 'nin tanınmasını bir fırsat olarak değerlendir­mişti. Öte yandan Türkiye, Arafat'ın başkanlığını yaptığı "Fatah" örgütünü Ortodoks ve Yunan sempatizanı Filistinlilere karşı güç­lü kılmak istemekteydi.6 Türkiye'nin "tanıma" kararı almasında "intifada"nın yarattığı kamuoyu baskısının da rolü olmuştu.
Sayfa 41 - KAYNAK YAYINLARI
Reklam
Öte yandan Yunan Yargıtayı 4 Kasım 1987'de, adında "Türk" sıfatını taşıyan derneklerin kapatılmasına ilişkin mahkeme kararını onamak suretiyle, "Batı Trakya'da Türk bulunmadığını" da onaylamaktaydı. Bunun üzerine, 29 Ocak 1988'de Batı Trakya Türkleri büyük bir protesto yürüyüşü gerçekleştirmişti. Bu yürüyüş aynı zamanda, Özal Hükümeti'nin Batı Trakya Türklerine karşı ilgisizliğine de bir tepkiydi. Gerçekten Davos buluşmasında Özal, Batı Trakya sorunundan hiç söz etmemişti, çünkü Özal, Davos buluşmasının hiçbir biçimde zarar görmesini istemiyordu. Batı Trakyalılar, Davos'a feda edildiklerini anlamışlardı.
Sayfa 101 - KAYNAK YAYINLARI
Doktor Sadık Ahmet...
*Yunan makamlarının bu baskı ve haksızlıklarını protesto et­mek amacıyla, 1985 Kasım'ında, Batı Trakya Türklerinden Opera­tör Doktor Sadık Ahmet bir imza kampanyası başlattı. Ayrıca Dr. Sadık Ahmet, 24-26 Eylül 1987 tarihlerinde Selanik'te "Demokrasi ve İnsan Hakları" konulu uluslararası bir konferansta, "Batı Trakya'da Yaşayan Müslüman-Türk Azınlığın Şikayet ve Dilekleri" başlıklı bir bildiriyi Konferans'a katılanlara dağıtmak isteyince. güvenlik güçlerince bu eylem engellenmişti. *Doktor Sadık Ahmet 24 Haziran 1988 tarihinde, "halkı huzursuz eden ve ülkenin uluslararası ilişkilerini zedeleyen yalan haber yaymak ve sahte imza kullanmak" suçlarından 30 ay hapis ve 100 bin drahmi para cezasına çarptırıldı. Bu olay Türkiye'de büyük tepki uyandırmış ve Doktor Ahmet'in duruşmalarını Türkiye'den birçok hukukçu ve avukat izlemiş; bu tepkiler üzerine Selanik İstinaf Mahkemesi de, tanıkların gelmediğini ileri sürerek davayı süresiz olarak erteleme yoluna gitmişti.
Sayfa 102 - KAYNAK YAYINLARI
12 Eylül darbesinden sonra Türkiye-ABD ilişkilerinde en önemli gelişme, Ulusu Hükümeti'nin 18 Kasım 1980'de "Savunma ve Ekonomik İşbirliği Anlaşması"nı onaylaması olmuştu. Bu anlaşmayla, -1985'e değin- üsler, savunma, ekonomik ve askeri yardım gibi konularda Türkiye-ABD ilişkilerinin çerçevesi çizilmekteydi. 1980-1983 döneminde Türk-Amerikan ilişkilerini etkileyen bir diğer gelişme de, Sovyetler Birliği'nin Afganistan'ı işgali üzerine ABD 'nin, 1981 Mart'ından itibaren genellikle "Çevik Kuvvet" ismini alan "Hızlı İntikal Kuvveti"ni kurma kararı ve bu konuda Türkiye'ye de rol vermek istemesi olmuştu. 200 bin kişilik bu kuvvet, Ortadoğu'da bir buhran çıkması durumunda, hemen bölgeye sevk edilmek üzere daima hazır konumda tutulacaktı
Sayfa 104 - KAYNAK YAYINLARI
29 Aralık 1989'da Bulgaristan Milli Meclis Başkanı, Müslümanların Slav ismi alma zorunluluğunun kaldırıldığını açıkladı; böylelikle Türkler, yeniden gerçek kimliklerine kavuşmakta ve Bulgaristan Parlamentosu'na girme olanağına dahi sahip olmaktaydı_ THE END :)
Sayfa 135 - KAYNAK YAYINLARI
Reklam
1989 Mersin Sorunu
Türk-Yunan ilişkilerinde Ocak 1989'da yeni bir kriz ortaya çıkmıştı. Buna "Mersin Sorunu" diyebiliriz. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı'nın Viyana'da yapılan "1975 Helsinki Nihai Senedi Değerlendirme Toplantıları" 14 Ocak 1989'da sona ermişti. Bu çer­çevede yapılan "Konvansiyonel İstikrar" görüşmelerinde, Sovyetler Birliği'nin sınırlan üzerinde bulunan komşu ülkelerde ve sınırın öte yanındaki Sovyet topraklarında, "sınırlı kuvvet" bölgelerinin kurul­ması esası kabul edildi. Türkiye'nin Doğu Anadolu topraklarındaki"sınırlı kuvvetli bölgesi konusunda Türkiye ile Sovyetler Birliği ara­sında 5 Ocak 1989'da bir anlaşma yapıldı. Bu bölgenin Akdeniz'e inen sınırı, Mersin'in doğusunda denize ulaşmaktaydı. Yunanistan, bu anlaşmaya karşı gelerek, Mersin'in de sınırlı kuvvet bölgesinin içine alınmasını istedi, çünkü Mersin, Türkiye'nin Kuzey Kıbrıs'la olan en önemli deniz bağlantısıydı ve Mersin'in sınırlı kuvvet böl­gesi içine alınması durumunda, askeri amaçlarla kullanılması sınır­lanmış olacaktı. NATO müttefiklerinin Yunanistan ile Türkiye üze­rinde baskı uygulaması sonucunda, sınırlı kuvvet bölgesinin sınırı, Mersin'in kuzeyindeki Gözne'ye kadar getirilmiş ve orada bırakıl­ mıştı. Bu durumda Mersin, Türkiye'ye göre sınırlı kuvvet bölgesinin dışında, Yunanistan'a göre ise içindeydi. Mersin Sorunu böylelikle, Türk-Yunan anlaşmazlıklarından biri haline gelmişti.
Sayfa 98 - KAYNAK YAYINLARI
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.