Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Feodal Avrupa'dan Rönesans'a

Özel Hayatın Tarihi 2

Georges Duby

Özel Hayatın Tarihi 2 Sözleri ve Alıntıları

Özel Hayatın Tarihi 2 sözleri ve alıntılarını, Özel Hayatın Tarihi 2 kitap alıntılarını, Özel Hayatın Tarihi 2 en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
1177' de Arnoul de Monceau adına kaleme alınan ve daha önce akraba onayı uygulamasını doğrulaması açısından değindiğimiz belgenin uzun girişinde evliliğin saygınlığı vurgulanır; burada açıkça hedef alınanlar, eşitlikçi, neredeyse serbestlik yanlısı propagandalarıyla erkek düzenine başkaldıran kadınları kışkırtan heretiklerdir. Erkek, aşk adına -belgenin başlıca amacı budur- karısına dulluk geliri olarak Laon kentinin geçiş parasını bağışlar. Ama bir atasözünde de belirtildiği gibi; bu gelir "yatakta" kazanılır, dullukta tahsil edilir.
Sayfa 161
Reklam
Namuslu adamı evden kaçıran üç şeydir: çatısız ev, tüten baca, kavgacı kadın.
Kalbin parçalansa da evleneceksin.
Aile baskısı evlilik döneminde artar. Evlilik sadece ilgili ki­şinin özel kararına bırakılamayacak kadar önemli bir meseledir. Birinci soru: evlenmeli mi, evlenmemeli mi? Bu sorunun cevap­landırılmasında ailenin katkısının büyük olduğu düşünülür. Bir­ çok delikanlı (en azından varlıklı çevrelerde) fazla masraflı, can sıkıcı ve zahmetli olduğu gerekçesiyle evlilikten kaçınır. Bu du­ruma üzülen Alberti, kararlı olunmasını öğütler: "Gençleri ikna yoluyla, tartışarak, ödüllendirerek, her türlü yönteme veya hile­ye başvurarak evlendirmek gerekir." Bunu son derece sağlam gerekçelere dayanan söylevler izler. Evlerde bu konuda sayısız tartışma çıktığını, öfke patlaması yaşandığını, gözyaşı döküldü­ğünü tahmin edebiliriz. Kızlar konusunda bu kadar incelik gös­terilmez. Caterina hayat boyu iffetlilik yemini ettiğini annesine açıklayıp kökünden kazıttığı saçlarını gösterdiğinde, Monna La­pa küplere biner. Herkes öfkelenir; sitemlerle azarların sonu gel­mez. Caterina ikaz edilir: "Kalbin parçalansa da evleneceksin." Ardından, yatak odasından, kilitten, özgürlükten mahrum edilip hizmetçi olarak mutfağa gönderilir. Mesele kız kadar aileyi de il­gilendirmektedir: mükemmel bir genç kızdır, başarılı bir evlilik yapması, "soylu bir damat" getirmesi beklenir.
Massillon
Soyluların hayatında hiçbir şey özel değildir, her şey kamuya aittir
Reklam
Yaşlılık aynı dönemin insanları için değişken bir gerçeklik­tir. Dante yaşlılığın kırk beş yaşında başladığını söyler. Palmieri ise elli altı yaşında; öncesinde erkeklik gücünden söz eder. Bun­lar, düşüşün sonunu değil başını oluştııran yaşlılık dönemiyle ilgilidir. Bizim yaşlılık dediğimiz çöküntü dönemi (dönemin te­rimi) hem Dante'nin, hem Palmieri'nin nazarında yetmiş yaşın­da başlar. Yaşlılığı kırk beş, hatta elli altı yaşında başlatmak, ba­balar, hatta genç babalar nüfusuna tecavüz anlamına gelir; çün­kü 1427 yılında Toscana'da bir yaşından küçük bebeği olan ba­baların yaşları otuzdan elliye değişir ve ortalama yaşları da kırktır. Elli altı yaşındaki bir erkek, kendi soyadını taşıyan to­runlarını, oğullarının çocuklarını yeni görmeye başlar. Dolayı­sıyla hedef kitlemiz, altmış beş-yetmiş yaş ve üstü, yaşlılığın ge­tirdiği duygu ve davranışları gerçekten temsil eden asıl yaşlılar olmalıdır.
Özel hayat, gözyaşlarının ayrıcalıklı mekanı gibi görün­mekte. Başkalarının yanında çok ağlanır mı? Bilemiyoruz. Şura­sı kesin ki, ölüm, kavuşma, keder ve mutluluk anlarında herkes evinde bol bol gözyaşı döker. Özel bir duyarlılık mı? Evet, ama daha ziyade özel hayata özgü lisan. Hiç şüphesiz, mektuplar ve öykücüler -bilhassa gözyaşianna çok
Genç yaşta ve acı çekerek ölmek her çağa mahsustur, ama 1348-1350 yıllarından sonra Avrupa'ya dalga dalga yayılan sal­gın hastalıklar vakitsiz ve acılı ölümlerin sayısını arttırır; bu ölümlerin iyice sarsıcı olmasının, duyarlılıkları şiddetlendirme­sinin nedeni, en küçükleri, en masumları seçmesi ve onları ken­di evlerinde, özel hayat denilen ve daima daha kenarda, daha korunaklı, mahremiyete, yalnızlığa ve huzura adanmış gibi gö­rünen dünyada yakalamasıdır.
XIII. Yy Avrupası Evlilik
Erkek, karısının üç parmağına kutsanmış evlilik halkasını takar. Bu yüzük, kadı­nı şeytanın saldırılarından uzak tutacaktır; kilise kuramına gö­re, yüzük aşk ve sadakat adına teslim edilir, ama iki tarafın kar­şılıklı yüzük takması ancak XVI. yüzyıldan sonra görülür. XII. yüzyıla ait yasaların ikisinde, yüzük takıldıktan sonra kadın kocasının önünde secdeye varır; daha sonra, bunun yerine eşle­ri birlikte rahibin ayaklarına fırlatma teşebbüsü kondu - ama bu kadarı aşırıya kaçmaktı ve törenleri benimsetme girişiminde deneme-yanılmalan hesaba katma konusunda uzman olan Kilise, törenin, şüphesiz daha birçokları gibi yerel bir gelenekten ibaret olan bu bölümünü tamamen atmayı tercih etti
Reklam
Tristan'ın gece serüvenleri bu ihtimali akla getirir. Kaçma isteğini bileyen ra­hatsız edici bir yakınlık. Aşk maceralarında pencerenin oynadı­ğı rolü biliriz: mutlu bir evliliği olmayan kadınlar, pencerede kurtuluş hayalleri kurar. Bu kadınlar, tıpkı bu erkekler gibi açık hava insanıdır; uzun bir süre kapalı kaldıklarında boğulurlar, bir çıkış ararlar.
XIII.-XVI. yüz­yıllar arasında Caskonya'dan Baltık Denizi'ne ve Orta Avru­pa'ya, bira ve şarap tüketimindeki hissedilir artış gibi gösterge­lere bakılırsa, büyük veba salgınından kurtulanlar ve torunları, hiç değilse belirli bölgelerde daha iyi maddi hayat şartlarından yararlanmışlardır. İnşaatlarda ödenen gerçek ücretler, hastane­lerde yatan hastaların günlük yemekleri, XV. yy ortasında Arles'da L. Stouff tarafından incelenen kalori bakımından den­geli beslenme, bütçelerin eskisi kadar kısıtlı olmadığı ve yiye­ceklerin besin değerine daha fazla özen gösterildiği izlenimini uyandırır; bu genel izlenim, sakatların, dilencilerin toplandıkla­rı ara sokakları, boş arazilerde ve aşırı kalabalık kentlerde kol gezen sefaleti, silahlı baskınların ve milislerin kurbanlarını, en iyi beslenen kesimin bile salgın hastalıklara direnemediğini unutturmamalıdır. Till Eulenspiegel gibi birçokları için iyi ye­mek, eksikliği zengin mutfaklarının kokusuyla doldurulan ke­sintili bir gerçekliktir; Düşler Ülkesi, her şeyin yendiği, doyurul­mamış hazların hayali alanıdır; ancak Rabelais'nin alemleri, te­sadüfi de olsalar bütün sosyal grupların paylaştığı sosyalleşme törenlerini yücelten bir geleneğin içinde yer alır. Bedenin doğal işlevlerinden yeme ve içme, ister evde olsun, ister handa, başka­larıyla yapılan bir şeydir; aynı testiden içmek, arada nezaketin kurulması için yeterlidir: Önce kim içecektir? Emmanuel Le Roy Ladurie "sıkışıklık kültürü"nden söz eder
Aynalar. Otoportrenin icadıyla resme insan muammasının fazladan bir boyutu katılmış oldu. Tıpkı kilit taşını yontan ustalar gibi, yüzlerini tanıtma dürtüsüne kapılrruş sayısız ressam vardır; önceleri, resmettikleri dindar toplulukların ve kalabalıkların ara­sına süzüldüler: Sir John Donne için yapılan altar panosunda bir sütunun arkasındaki meraklı Hans Memling; görüştüğü nüfuzlu Floransalıların kibirli tavrına bürünmüş Botticelli. Daha sonra, ilk defa sipariş vereni saf dışı bırakan güçlü akımın etkisiyle ressam­lar tek başlarına kendi portrelerini çizdiler. Bir otoportrenin seyir­ci üzerindeki etkisi ressamın kendisiyle ilişkisinin, şeffaflık alanı­na aynayı katmasından kaynaklanır; otoportre, bir bakış ve bir­ kaç işaretle kendine ilişkin bir romanın taslağını oluşturur. Alman düşünce tarihindeki uzun tıpatıp benzerler (Doppel­ganger) dizisini başlatan Albrecht Dürer kendi portresini en az sekiz kere çizmiş, henüz on dört yaşındayken ayna karşısında kendini sorgulamaya girişmiştir. Dürer'in üç yağlıboya otoportresi, Ortaçağ sonu ve Röne­sans'ta içe bakışın tarihinde temeltaşlarıdır, mahremiyete üç ba­kış, ruhsal bir yolculuğun üç anı.
Duyduğum rivayet doğruymuş meğer, Kızıl saçlı barışsever olmazmış. Hepsi şiddet yanlısı: kanıtını gözümle gördüm!
Özel hayat her şeyden önce ev hayatı, aile hayatıdır. Ailenin, özel hayatın çekirdeğini oluşturduğu konusunda herkes hemfikirdir. Ev, yuva, yani en vazgeçilmez ve sıcak özel alan, çoğunlukla dar bir çevre olarak algılanır. Yine Paolino'ya göre ev, erkek, karısı ve çocukları ile vazgeçilmez kabul ettiği bir tek hizmetkardan ibaret olmalıdır. Paolino'dan 120 yıl sonra, L.B. Alberti de aileyi aynı özlü topluluk olarak tanımlar. Koca, çocuklar, eş, hizmetkar ve hizmetçiler: "İşte aile dediğimiz şey."
67 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.