Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Bu Diyar Baştanbaşa 1

Peri Bacaları

Yaşar Kemal

Peri Bacaları Gönderileri

Peri Bacaları kitaplarını, Peri Bacaları sözleri ve alıntılarını, Peri Bacaları yazarlarını, Peri Bacaları yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Urfa'da daha eski görenekler olduğu gibi yaşıyor. Göre­neklerin kılına bile dokunamamış hiçbir şey. Mesela Urfa­'da en çok itibar gören kişiler yabancılardır. Bir garip kişi­ye kim dakunacak olursa, kim yüreğini ineitecek olursa vay haline. Bütün şehir ona düşman olur. Garibin kutsallığı vardır sanki Urfa'da. Urfa'da misafirseverlik de başka şehir­lerdekine benzemez. Bir Urfa'lı misafirine her iyiliği yapar. Herhangi bir eşyaya bir misafir «ne güzeldir,» desin de ona sahip olmasın, bunun mümkünü yok. Ev sahibi eşya ne pa­hasına olursa olsun onu misafirine mutlaka verir. Ama eş­yayı misafirin alıp almamasına bağlı. Çok zaman da alıp almamasına bakmazlar. Zorla verirler.
URFALILARIN ÜNLÜ «MANCINIK» EFSANESİ Urfa'nın en hoş, insanın kolay kolay ayrılamayacağı ye­ri, göller kıyısı. Ağaçları, akpak camileri, şıkır şıkır suları... Sabah öğle hep Halil İbrahim camisindeyim. Caminin içine oturup düşünüyorum. Serin. Dört bir yanımdan, caminin duvarları dibinden, odaları içinden sular akıyor. Çok da güzel bir yapısı var. Bu camide insanın içine bir gariplik, bir karanlık çökmüyor. Bir ölüm havası çökmüyor. Aydınlık. Ca­mide ak sakallı yaşlı adamlar da var. Salih Efendi'yle ahbap olduk. Her Urfalı gibi, o da Urfa'sını seviyor. Boyuna Urfa­'dan konuşuyor. Öğle sıcağı çatır çatır ederken biz caminin aydınlığında, serin suların başında keyif çatıyoruz. Urfa'ya dair her şeyi en iyi Salih Efendi biliyor.
Reklam
Bir gün sabahtan öğleye kadar bu balıklarla uğraştım. Yandaki bahçelerden kucak kucak dut dalı toplattım, balık­Iara attım. Kocaman bir dalı suya atıyorum. Dal suya deler delmez balıklarda bir kaynaşma... Dala herbiri her yerden saldırdı. Göz açıp kapayıncaya kadar, dalda bir tek yaprak kalmadı. Çırılçıplak suyun yüzünde yüzdü durdu. Ne kadar dal atıyorsam hepsi öyle oldu. Balık yaprak yer mi diyecek­ siniz. Ne bileyim ben, yer mi yemez mi gidip Halilrahman gölünde görün.
Duymuştum, duymuştum ama, bu kadarı da aklımdan, hayalimden geçmezdi. Gölün içi balıkla döşeli. Balıklar su­yun yüzünde üstüste, tembel tembel yatıyorlar. Kımıldamı­yorlar. Durgun, ölü. Ama göle bir yaprak, bir parça ekmek düşmesin, ölü balıklar canlanıyor, yıldırım kesiliyor, birbiri­nin sırtma binerek düşen parçayı kapmaya koşuyorlar.
Bir Süphandağı var gölün üstünde, uçsuz bucaksız, apak bir dağ. Nereye gidersen git, ne kadar uzaklaşırsan uzaklaş. Dağ yanında, dağ tependeymiş gibi duruyor.
En önemlisi yol yok. Öğrenci ne ile gelsin? Profesör ne ile gelsin? Posta bile zor zar çalışabiliyor. Bunlar Van'a gel­mek için kanat mı bağlasınlar? Neredesin Hezarfen? Sonra Van şehrinin içme suyu yok. Doğru dürüst elektriği yok. Kanalizasyonu, oturacak evi yok. Ne kadar idealist olursa olsun, hangi ilim adamını oturtabilirsiniz burada? Bir gazete bile eline bir ayda geçerse...
Reklam
Uzun ömürlü olası Yahya Kemal: «İnsan alemde hayal ettiği müddetçe yaşar,» diyor. Belki...
VAN'A UNİVERSİTE Şu doğu gezisine çıkışım bir işe yaradı doğrusu. Van Üniversitesi'nin yapılacağı yeri buldum. Az iş mi? Bir gazeteci için bundan daha enteresan, bundan daha faydalı iş olur mu? Bu hizmetim gerçekten övülmeye değer. Yardımım dokundu millete, hükümete; kimbilir, şu yer işinin tesbiti için kaç heyet gelir giderdi Yana. Şimdi gelip · görecekler, Van Üniversitesi için bundan daha iyisini bulamayıp, münasiptir, evla yerdir, bravo şu gazeteciye, doğrusu turnayı gözünden vurmuş diyecekler. Bir işi yapmanın, bir başarının mutlulu­ğu içindeyim.
Van'a gelip, Van'da gezip de Van kedisinden söz açmamak olur mu? Ne derler adama? Bunca ünü var bu kedile­rin. Ben de soruşturdum, bu kediler ne alemde, diye. Kimisi, artık bu kedilere kıymet vermiyorlar, nesil tükenmek üzere­dir, dedi. Kimisi de, kedi gayet bol, hemen hemen her evde bir tane bulunur, dedi. Sonuncular doğru çıktı. Her evde kedi var.
Van'a gelmeyenlerin, Van hakkında bilgileri az olanların çoğu, onu gölün kıyısında sanır. Bana da öyle geliyordu. Van, göle tam yedi buçuk kilometre uzaklıktadır. Van'la göl arasında, Koca Evliya Çelebi'nin de dediği gibi, çökmüş bir deve gibi duran Van kalesi vardır. Van Kalesi, Kraliçe Semiramisin kalesidir. Bu kaleyi kurmuş derler. Bir de efsanesi vardır onun üstüne.
Reklam
Dicle ve diğer küçük sular boşuna akıp gidiyor. Bundan önce Dicle'den faydalanabilmek çareleri düşünülmüş, bir ba­raj inşası için etüdler yapılmış, bu işe otuz milyon lira gide­ceği anlaşılmış. Yüz milyon gitsin, iki yüz milyon gitsin. Bu ova emek yemez. Ova sulanabilse koca bir diyar sefaletten, gerilikten kurtulacaktır. İşsizlikten kurtulacaktır.
Diyarbakır ovası su istiyor, emek istiyor. Diyarbakır ovası eğer sulanabilse, buradan çok mahsul elde edilebilir. Pamuğundan tut buğdayına kadar... Ve memleket ekonomi­sinde de azımsanmayacak yeri olur. Yeni bir Çukurova ka­zanırız. Kötü mü?
Dünyanın hiçbir yerinde Diyarbakır karpuzu büyüklüğünde karpuz elde edilemiyor. Niçin Diyarbakır'da da başka yerde değil? Bu bir sır mı? Yok böyle bir şey. Burada kime sorarsan sor. karpuzcu olsun olmasın, bu karpuzların nasıl ekildiğini size söyleyiveriyor. Biri şöyle anlattı, ama bu bir karpuzcu. İnce kuru yüz­lü, yanağında şark çıbanı izi olan bir adam. . «Gardaş,» dedi, «karpuz ekilecek kumluk iki türlüdür. Birisi suyun işgal edip de, yazın çekildiği yer. Buna Kılıç derler. Öteki de asıl Dicle kenarları. Karpuz Kılıç denilen yerde daha iyi olur. Karpuz ekilecek yer dümdüz ve çakıllı olmalıdır. Ama ufak çakıllı. Burası iki kürek boyu uzunluğunda, yani bir buçuk metre, iki kürek ağzı genişliğinde, ya­ni yarım metre su çıkıncaya kadar kazılır. Kazılan yere kuyu derler. Kuyunun, biri başucunda, biri de ayak ucunda iki yastık bırakılır. Yani bu yastıklar su çıkmamış topraktır. Yastıklara üçer tane fide dikilir. Ekildiğinin ikinci gü­nünde yanmış, yani eski hayvan gübresiyle gübrelenir. Bir hafta sonra da hayvan ve güvercin gübresi kumlu mille ka­rıştırılarak verilir. Bu zaman içinde kuyunun içindeki su ku­rumuştur. Birkaç sefer daha gübre verilir. Tamam. Kırk günü say. Karpuz olmuştur. Dağ gibi. İnan beğim senin ka­dar olmuştur. Aha böyle böyle.»
Dicle, Diyarbakır'da bölük bölük olmuştur. Beş koldan, altı koldan yürüyor. Suyun Diyarbakır'da yayılması çok işe yarıyor. Yazın sular çekilince, işte o bildiğimiz Diyarbakır karpuzları, bu çekilen suyun yerine, kumluklarına ekiliyor.
882 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.