Geleceğimi haber vermekte beni kuğulardan daha aşağı görüyor gibisiniz. Ölümlerinin yaklaştığını sezince, kuğular şarkılarını o günlerde sık sık ve her zamankinden daha ahenkli söylerler. Çünkü onlar hizmet ettikleri Tanrıların yanına gitmekten dolayı sevinç içindeler.
Fakat ölümden korkmaları yüzünden, insanlar kuğulara hakarete varıncaya kadar ileri giderler, sözde onların ölümlerine yaslı bir hava ile acınırlar.
Hiçbir kuşun, açken veya üşümüşken veya başka bir acı çekerken ötmediğini hatırlarına getirmezler. Şarkılarının bir ağıt olduğu söylenen bülbül, kırlangıç veya hüdhüd bile böyledir. Ben bunların da, kuğuların da yas havası söylediklerini sanmıyorum.
Onları ne halk adamı gibi para canlı olmakla servetlerinin kaybı, fakirlik korkutur, ne de mevki ve şöhreti sevenler gibi itibarsızlık ve şerefsizliğe düşmek. Onların bu gibi isteklerden kendilerini korumaları bu yüzden değildir.
İçimize, şu muhakemelerde belki sağlam olabilen hiçbir şey bulunmayacağı fikrini sokmayalım; daha çok kendimizi, doğru olmadığımıza inandırmaya çalışalım. Cesaretimiz kırılmadan, öyle olmaya, öyle yaşamaya çalışmamız gerekir. Sen ve ötekiler yaşanmak üzere kalan bütün zamanlarınız için, ben de yalnız ölümü gözönünde bulundurarak bunlara inanalım. Çünkü ben bu ölüm konusunda, şu anda bir filozof olmak isteyen bir insan olmaktan değil, kendisinde hiçbir eğitim eseri olmayan insanlar gibi kavgacı olmaktan korkuyorum. Bu adamlar herhangi bir meseleyi münakaşa konusu aldıkları zaman, konuştukları şeylerin ne olduğunu bilmeye önem vermezler; ama ileri sürdükleri fikirleri bütün orada bulunanlara kabul ettirmekten başka bir
amaçları da yoktur. Şimdiki halde onlarla benim aramda tek bir ayrılık var. O da ereğimin, ancak oradakilere dediğim şeyin doğruluğuna inandırmak değil - bu bence ikinci derecede gelir - mümkün olduğu kadar kendimi buna inandırmaktır.
Ruh en çok tanrılık olana, ölümlü olmayana, düşünülebilene, yalın olana, dağılmayana, her zaman aynı kalana benzer; ten de en çok insanlık olana, ölümlü olana, düşünülemeyene, çok şekilli olana, dağılana, asla kendisinin aynı kalmayana benzer.
Ruh ve ten beraber olduklarında tabiat, sonuncuya köleliği ve boyun eğmeyi, birinciye komutanlığı ve efendiliği verir. Buna göre de, sence bu ikisinden hangisi tanrılık olana, hangisi ölümlü olana benzer? Fakat belki tanrı olanın tabiatı yönünden, buyurmak, idare etmek; ölümlü olanın ise boyun eğmek, köle olmak için var edildiklerine inanmıyor musun?
Hakikati daha kolaylıkla bulmak istiyorsan, dedi, yalnız insanları incelemekle yetinme, bütün bitkileri, bütün hayvanları, bir kelime ile bütün doğan şeyleri de incele, çünkü o vakit bütün şeylerin aynı şekilde, yani kendi karşıtlarından -karşıtları olduğu zaman- doğdukları görülür. Mesela güzel çirkinin, haklı haksızın karşıtıdır, daha böyle binlerce şeyin karşıtları vardır. Demek ki karşıtları olan şeylerin yalnız bu karşıtlardan doğmalarının zorunlu olup olmadığını incelemeliyiz. Mesela bir şey daha büyüdüğü zaman, o şeyin, sonunda daha büyük olmak üzere, önce küçük olması gerekmez mi?
... Bir şeyin çok kötüleşmesi, o şeyin önce daha iyi olduğunu, daha doğru olanın önce daha eğri olduğunu göstermez mi?... O halde, dedi, bütün şeylerin böylece yani kendi karşıtlarından doğmuş olduğunu yeter derecede tanıtlamış olduk.
... Fakat, dedi, burada bütün bu karşıt çiftler arasında birinciden ikinciye giden, ikinciden birinciye gelen bir çift doğuş yok mudur? İşte gerçekten biri büyük öteki küçük iki şey; bunların arasında birine büyüyor, ötekine küçülüyor diyeceğimiz bir büyüme ve küçülme yok mudur?
... Öyleyse ne yapacağız? Ölüm için, kendi karşıtını doğurduğunu kabul etmeyecek miyiz? Bu yönden tabiatın topal olduğunu mu söyleyeceğiz? Yoksa ölümün kendi karşıtını doğurduğunu, zorunlu olarak kabul mü edeceğiz?
Ölçülülük adı verilen ve isteklerde aşırı taşkınlıklara düşmemeyi, tersine, onlara ilgisizlikle bakmayı, onlara hakim olmayı gerektiren erdem, tenden son derece tiksinen, kendisini felsefeye veren kimselere yaraşmaz mı?
...
Fakat ölçülü insanlar hakkında da aynı şey söylenemez mi? diye sordu. Ölçülü olmalarının temeli bir çeşit ölçüsüzlük değil midir? İlk bakışta bu imkansız görünürse de, ahmakça ölçülülükleri yüzünden yukarıdaki durumu andıran bir durumda bulunurlar. Çünkü istedikleri bir hazdan mahrum olmak korkusuyladır ki ancak başka bir hazdan vazgeçerler, birinden sakınıp ötekinin boyunduruğuna girerler. Hazlarla sürüklenmek eylemine ölçüsüzlük adını verdikleri halde bu insanlar bazı hazlara mağlup oldukları için bazı hazlara da hakim olurlar. O halde demin dediğim gibi, bunların ölçülülüğü ölçüsüzlük yüzündendir.
Gerçekten, tenle beraber bulundukça hiçbir şeyi arıklığı içinde öğrenmek mümkün değilse, iki şeyden biri : ya gerçek bilgi hiç mümkün değildir, ya da onu yalnız ölümden sonra elde edeceğiz, çünkü tenden ayrılan ruh ancak o zaman kendi kendisiyle kalır; daha önce buna imkan yoktur.