Antikahraman denince aklıma gelicek olan ilk isim, Bruce Robertson'dır artık. Bir o kadar kötü, bencil, narsist, düşüncesiz ve gerçekten pislik olan Bruce'un içten içe sevgiye aç olması. Aslında Bruce'un etrafındaki her şeye bu kadar kin ve nefret dolu oluşunun; aile içi şiddet, toplumun ona karşı olan tavrı, sevilmemesi, sevmeyi bilmemesi, dışlanması, ne yaparsa yapsın takdir edilmemesi gibi etkenlerin kendisine trvama yaratmış. Tabi ki bu etkenler Bruce'un bu kadar kötü ve bencil olmasını gerektirmez fakat mental açıdan da çok zarar görmüş bir adam. Yazar, karakterin geçmişine ışık tuttukça ister istemez yer yer Bruce'u haklı bulduğunuz zamanlar oluyor. Ama bu Bruce'un bir antikahraman olduğu gerçeğini değiştirmez. Bruce, kendince iyi bir insan olmak için çok çabaladı fakat bir okur olarak yeterince çabaladığını düşünmüyorum. Okurken yer yer eğlendiğim yer yer tiksindiğim çok şey oldu, ana karakterimiz insanların tekerine çomak sokan, kaostan beslenen, seks ve uyuşturucu bağımlısı olan ayrıca ırkçı bir adam. Buna rağmen karaktere karşı bir empati besledim ve üzüldüm. Yalnız yaşamaktansa ölmeyi tercih etmesi de bir hayli dokunaklıydı. Bence okunabilir bir kitap ve yazarın kalemi çok akıcı ayrıca eğlendiren ve düşündüren bir mizahı da var. Sadece bazı okurları çekmek için kullandığı smut stuff'lar rahatsız edici, argo kelimeler de fazlasıyla var fakat karakterin yaşantısına bakarsak olmasına şaşmamalı. Irvıne Welsh, bende biraz travma yarattın, teşekkürler.