Sayfa Sayısına Göre Postmodernizmin Yanılsamaları Sözleri ve Alıntıları
Sayfa Sayısına Göre Postmodernizmin Yanılsamaları sözleri ve alıntılarını, sayfa sayısına göre Postmodernizmin Yanılsamaları kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Postmodernlik klasik hakikat, akıl, kimlik ve nesnellik nosyonlarından, evrensel ilerleme ya da kurtuluş fikrinden, bilimsel açıklamanın başvurabileceği tekil çerçeveler, büyük anlatılar ya da nihai zeminlerden kuşku duyan bir düşünce tarzıdır. Postmodenlik, Aydınlanma'nın bu normlarına karşı dünyanın olumsal, temelsiz, çeşitli, istikrarsız, belirlenmemiş nitelikte ve bir dizi dağınık kültürlerden ya da yorumlardan ibaret olduğunu bildirir; bu da hakikat, tarih ve normların nesnelliği, doğanın verili oluşu ve kimliklerin tutarlılığı hakkında belli ölçüde bir kuşkuculuğu besler.
Bilmeye ihtiyaç duymayacak kadar imtiyazlı olanların, yani, akla yatkın ölçüde doğru bir bilgilenmeden politik olarak herhangi bir beklentisi olmayanların, kararlaştırılamazlığın erdemlerini ilan etmekle kaybedecek pek bir şeyleri yoktur.
Sahip olduğumuz her şey karşısında bir başkalık (alterity) olabilir pekâlâ, hatta tam şu anda derimize dokunuyor ve parmak uçlarımızın altında sürükleniyor olabilir; ama bu başkalığı adlandırmaya gücümüz yetmez, çünkü bu başkalığı adlandırmak zaten onu silmiş olmak demektir. Bu nedenle, anlayabildiğimiz herhangi bir şey bizim alçalmış mantığımızla suç ortaklığı ettiğinden, bizi kurtaramayacaktır. Oysa sahiden tuhaf ya da yıkıcı olan, bizim temsil çerçevemizin tamamen dışında kalacak ve bize Kant'ın gizemli noumenon'u gibi boş, gereksiz görünecektir.
Sistemin gücünün her şeye yettiği düşünüldüğü takdirde, muhalefetin kaynağı ancak sistemin dışında bulunabilir demektir. Ama sistemin gücü gerçekten her şeye yetiyorsa, tanım gereği sistem dışında hiçbir şey olamayacağı gibi, kozmik uzayın sonsuz kavisinin dışında da hiçbir şey olamaz zaten. Sistem her yerdeyse, o vakit tıpkı Kadir-i Mutlak'ın kendisini hiçbir noktada özellikle göstermemesi gibi sistem de görünmezdir ve böylece aslında hiç de bir sistem olmadığı söylenebilir.
Etraflarında "sistem"in karşısına çıkarmaya uygun bir güç arayıp duranlar, genellikle "sistem"in kendisinin ta nüvesine dek çatışmalı ve çelişkili olduğunu unutan, çoğulcu bir kisveye bürünmüş safkan birer tekidirler.
Aslında dönüştürülecek bir bütün olmayınca, bütünü dönüştürmek için elde hazır bir politik failin bulunup bulunmaması da sorun olmaktan çıkar. Sanki, ekmek bıçağı kaybedilmiş de, ekmeğin zaten dilimlenmiş olduğu ilan ediliyor gibidir. Her şeye rağmen totaliteler birileri için var olmak zorundadır; ve şimdilerde totaliteler hiç kimsenin işine yaramıyor gibi görünüyor. Geleneksel olarak totaliteler, kendi baskıcı koşullarını değiştirmeye girişmek için bu koşulların bütünsel bilgisine acilen ihtiyaç duyanlar açısından düşünülmüştür. Bazı insanlar sırf özgür ve mutlu olmak için, kendi özgül durumlarının daha kapsamlı bir bağlamla iç içe geçme tarzını kavramaya ihtiyaç duyarlar (çünkü bu tarzın mantığı onların mukadderatlarını belirlemelerine yardımcı olmaktadır). Bütün totalitelerin başlangıç noktası oldukça tikel durumlardır. Evrensellik ile farklılığın ya da özgüllüğün hiçbir şekilde basit birer karşıtlık olmadığını gözden geçirebileceğimiz birkaç yoldan biri de bu gerçekten geçiyor.
Totalite fikri karşısında benimsenen kuşkucu tavır büyük ölçüde, kendi toplumsal varoluşlarını daha kapsamlı bir çerçeve içerisine oturtmak için üzerlerinde herhangi özel bir baskı hissetmeyen entelektüellerden kaynaklanmaktadır.
Totalitelerin daima homojen olduklarını varsaymak için bir neden yok; ama yerküre aslında gitgide kasvetli bir kendi kendiyle özdeşliğe doğru yol alıyorsa eğer, bunun sol politika teorisyenlerinin paranoyasından ziyade ulusaşırı kapitalizmin işleyiş biçimleri ve peşi sıra getirdiği kültürel biçimlerle bir alakası var.