Çoğunluk hep gericidir. Yalnız bizde değil, her yerde. Dedelerden kalma kanılarla, inançlarla yetinir, onların değişmesi gerektiğini anlayamaz, eskinin sürüp gitmesini diler.
Şair "dün mektebe varmış, bugün üstad olayım der." demiş. Bizim aydınlarımızın hemen hepsi öyle, daha dün okuyup düşünmeye başlamış, yorulmuş çalışıp uğraşmaktan, bugün o bir parçacık bilgisininin ürünlerini toplamak istiyor.
Çoğunluğun anlayışı, beğenisi, ölçü diye alınıyor. Bir takım saçma sapan kitaplar yazılıyor, duyuyorsun, bütün gün radyolarda tatsız, bayağı ezgiler çalınıyor. Ne için? Çoğunluk bundan hoşlanıyormuş. Ancak o saçma sapan kitapları anlayabiliyormuş.
Ancak mutluluğu, inanmanın ereği diye göstermeyi anlayamıyorum. İnandığım doğrunun beni mutluluğa değil de mutsuzluğa götüreceğini bilsem, yüz mü çevireceğim ondan?
Caliban özgürlük istemez, özgürlüğü boş bir süs, sayar. Eskinin, geçmiş, ölmüş kapıların, inançların, baskısı altındadır, o baskıdan da kurtulmak istemez.
Dedelerinden, sekiz on göbek ötesi dedelerinden kalma inançları, kanılan, kuralları, doğrunun ta kendisi sanır, sağduyunun öğrettikleri diye bakar onlara, bir türlü ayrılamaz onlardan. Prospero’nun, aydın kişinin ödevi ise bugünü kurmak, bugünü dünün baskısından kurtarmaktır. Özgürlük ancak böyle olur.
Bizim en büyük sıkıntımız, en büyük yoksulluğumuz aydın sıkıntısı, gerçekten aydınlarımız olmayışı... Varsa da pek az, devede kulak derler, öylesine. Hep Caliban'a ilgileniyoruz, Ariel’ı çağırabilecek, Ariel’in dilinden anlayacak Prosperolar yetiştirmeye çalışmıyoruz, buna özenmiyoruz, anlayamıyoruz bir türlü Prospero'nun değerini. Kendilerini aşmak isteyen kişilerimiz pek yok, en iyileri bile yetiniveriyorlar edindikleri bir parça bilgi ile, onunla kurum satmaya kalkıyorlar. Bireylerin, toplum içinde bir takımın yoksulluğu ile ilgileniyoruz, bütünün yoksulluğu üzerinde durmuyoruz.
Açlığa, kursağın açlığına önemli diye bakıyoruz da, daha büyük bir açlığa, kafa açlığına aldırmıyoruz...
Geçen gün benim kötümser olduğumu söyleyerek çıktın gittin. Beni kötümser görünce sana çıkıp gitmek mi düşer? Beni o kara kara düşüncelerimden uzaklaştırman, beni avutman gerekmez mi?