Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

1826-1997 Devlet Gözüyle İslamcı Faaliyetler

Resmi Belgeler Işığında Ordu ve Din

Faik Bulut

Resmi Belgeler Işığında Ordu ve Din Gönderileri

Resmi Belgeler Işığında Ordu ve Din kitaplarını, Resmi Belgeler Işığında Ordu ve Din sözleri ve alıntılarını, Resmi Belgeler Işığında Ordu ve Din yazarlarını, Resmi Belgeler Işığında Ordu ve Din yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
(...)Tarikatlar, Kur'an'ın değişik yorumuna yol açtı. Herhangi bir adam çıkıp da şeyhlik taslayarak: "Vatandaşlar, Allah her ne kadar Kur'an'da böyle emrediyor ve Peygamberimiz de şöyle buyuruyor ise de, ben bu emir ve bildirileri şu şekilde anlıyorum, siz de benim gibi anlar arkamdan gelirseniz Cennete gidersiniz" diyerek bir tarikat kurarsa bu dini bozmaktan başka ne mana taşır? Eğer Kur'an her okuyanı anlayabileceği kadar açık ve kesin değilse ve beyler bunu demek istiyorlarsa bu, bizzat Kur'an'ın aslına aykırı olur. Tarikat, İslamiyet'te geçerli olmayan bir müessesedir. Yüzlerce yıl milletimizin eteğinden çekerek safsatalar içerisinde kalmanızdan ve uygarlığın gerisine düşürülmemizden başka bir işe yaramamıştır.(...)
Sayfa 562 - Doruk Yayıncılık, 2. Baskı: Haziran 1997 | Turhan Olcaytu, Dinimiz Neyi Emrediyor - Atatürk Ne Yaptı, İnkılabımız-İlkelerimiz'den
- Mustafa Kemal Atatürk:
"Din, gerekli bir kurumdur. Dinsiz ulusların yaşamlarını sürdürmesine olanak yoktur. Yalnız şurası var ki din, Allah ile kul arasındaki bağlılıktır. Softa sınıfının din simsarlığına izin verilmemelidir. Dinden maddi çıkar sağlayanlar, iğrenç kimselerdir. İşte biz, bu duruma karşıyız ve buna izin vermiyoruz. Bu gibi din ticareti yapan insanlar, temiz ve suçsuz halkımızı aldatmışlardır. Bizim ve sizlerin savaşacağımız ve savaştığımız bu kimselerdir."
Sayfa 544 - Doruk Yayıncılık, 2. Baskı: Haziran 1997 | Kılıç Ali, Atatürk'ün Hususiyetleri'nden
Reklam
RUFAİ TARİKATI: RIFAIYYE 12. Yüzyılda Irak'ta Seyyit Ahmet El-Rıfa'i tarafından Rıfa'a denilen semtte kurulmuştur. Adını bu semtten almaktadır. Vücutlarına kızgın demir saplamak, ateş yemek, cam yemek gibi adetleri vardır. Hz. Ali'nin oğullarından Musa Kazım'ın soyundan olduğu bazı kaynaklarda geçmektedir. Kur'an ve hadislere yorum yapmaksızın
Sayfa 444 - 445-446 Doruk Yayıncılık, 2. Baskı: Haziran 1997 | İstanbul polisinin tuttuğu "Tarikatlar" dosyası. İslami Hareket Örgütünün görülmekte olduğu İstanbul DGM Savcılığı dosyasında(1994) bulunuyor.
(...)Türkiyemizde 95 tarikat kurulmuştur. Ayrıca 109 şubeleri mevcuttur. Her tarikatın kendine mahsus kıyafetleri vardır. Kadiriler: Yeşil renk taşırlar, sarıkları da yeşildir. Rufailer: Sarıkları siyah renklidir. Bedeviler: Kırmızı hırka ve sarık taşırlar. Mevleviler:Taç denilen 12 dilimli bir külah giyerler. Bektaşiler: Deve tüyü renkli uzun bir külah ve başa giyilen külahlara taç, sikke, kalansüve, arakiye, kırmız adları verilir. Dervişler, boyunlarına sekel denilen taş asarlar. Bektaşiler de bellerine teslim taşı takarlar. Dervişlerin bir asası ve ayrıca tabar denilen sırmaları vardır. Her tarikatın sancağı bulunmaktadır. Genel olarak üç bölümde mütalaa edilirler. 1. Tariki Ahyar : İslamiyet'in farz ve sünnetlerini ihya etmektir. 2. Tariki Ebrar: İyi ahlak sahibi olarak kalbini temiz tutmaktır. 3. Tariki Şettar: Cenabı Hakka aşk ve muhabbetle bağlanmak yoludur. Şettarlar'ın 10 mertebesi vardır.
Sayfa 439 - Doruk Yayıncılık, 2. Baskı: Haziran 1997 | İstanbul polisinin tuttuğu "Tarikatlar" dosyası. İslami Hareket Örgütünün görülmekte olduğu İstanbul DGM Savcılığı dosyasında(1994) bulunuyor.
uzun alıntı alarmı!
(...)Anayasamızın 2'nci maddesine göre TC laik bir hukuk devletidir. Bu şekilde laiklik Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin temel bir ilkesi olarak kabul edilmiş, laiklik Anayasal bir kural durumuna getirilmiştir. Laiklik, devletin dinler arasında ayrıcalık gütmeksizin hepsine dinsel yayılma, ibadet, örgütlenme olanaklarının sağlanması ve devletçe
Sayfa 331 - 332 Doruk Yayıncılık, 2. Baskı: Haziran 1997 | 13.12.1988 tarihli, T.C. İzmir Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından görülen Nurculuk Davası dosyasından kesit
Said-i Nursi'nin ölümünden sonra ortaya çıkan liderlik çekişmesi ve politik görüş ayrılığı nedeniyle, Okuyucu ve Yazıcılar olmak üzere iki ana gruba bölünen Nurcular, 1979 Türkiye'nin 9 ana bölgeye bölünmesi, belirli dönemlerde bölge toplantıları düzenlemesi ve yılda bir defa "Şura" adıyla en üst düzeyde bir toplantı yapılması yönünde aldıkları karar ile yapısal bir değişiklik kazanmışlardır. Örneğin; Manisa'da 5-6 Nisan 1981 günü yapılan operasyonda Arapça eğitimi ile ilgili alfabeler, takkeler, teyp kasetleri, Risale-i Nur ile ilgili kitap ve dergiler ele geçirilmiştir.
Sayfa 265 - Doruk Yayıncılık, 2. Baskı: Haziran 1997 | İrticai Faaliyetler, 1981 yılında kitap halinde basılıp Anarşi ve Terör adı altında dağıtılan rapor./İrticai Örgütler - Nurculuk
Reklam
Sol ve sağ akımlar için bir benzetme yapacak olursak; sol bir sel gibi akıp gitmektedir, tahribatı vardır, tedbirleri alınabilir. Fakat sağ bir feyezandır (taşma, çok gelme), ovayı bir defa bastı mı bataklık haline getirir. Şu hususu belirtelim ki; sağ akımlarla mücadele, sol ile mücadeleye nazaran farklı olmalıdır. Bu mücadele, Atatürk ilkelerine ve Cumhuriyetimizin esaslarına tamamen uygun ve bağlı bir milli eğitim ve kandırılan halka, hakiki yolu göstermekle olur.
Sayfa 254 - 255 Doruk Yayıncılık, 2. Baskı: Haziran 1997| İrticai Örgütler/Türkiye'de Aşırı Sağ Akımlar, 1973 yılında Yüksek Komuta Konseyi'ne verilen raporun II. bölümünün "Derleme" başlığı altındaki bilgiselden kesit.
Teokratik devlet düzeninin hakim olduğu tarihi çağlarda aynı dinin mensubu olanlar ve olmayanlar ayrımı yüzünden, aynı soydan gelen milletler arasına tarih boyu giderilemeyen husumetler girmiş, milli kültürün yerine tahrif olunmuş dini kültürün hakimiyeti ile bu milletler, benliklerinden çok şeyler kaybetmişlerdir. Osmanlı İmparatorluğunda da bu böyle olmuştur. O çağlar, hükmünü icra etmiş ve kapanmıştır. Atatürk bu tarihi gerçeğin ışığı altında Türk Milliyetçiliği üzerinde işleyerek, Türkiye Cumhuriyeti'ni kurmuştur. Fertler milli birlik içinde ve kuvvetli bir millet oldukları takdirde, hayatlarını idame ettireceklerine kanidirler. Anayasamız ve diğer yasalarımız da bu esası kabul etmiştir. Atatürk inkilapları ve Anayasamızın temel ilkeleri, vatandaşların insanca yaşama koşulların milli hudutlar içerisinde ve modern milliyetçilik anlayışına bağlı kalarak gerçekleştirmeyi amaç edinmiştir.
Sayfa 240 - 241 Doruk Yayıncılık, 2. Baskı: Haziran 1997| İrticai Örgütler/Türkiye'de Aşırı Sağ Akımlar, 1973 yılında Yüksek Komuta Konseyi'ne verilen raporun II. bölümünün "Amaç ve Kısa Tarihçe" başlığı altındaki bilgiselden kesit.
Zararlı dini unsurların her vesile ile ele alarak taraftarlarına kasıtlı olarak yansıttıkları en önemli konu, laiklik prensibidir. Atatürk'ün yeni Türk devletinin yönetimine esas kabul ettiği bu prensip, ilk andan itibaren zararlı dini unsurlar tarafından istismar vesilesi edilmiştir. Laiklik ile dinsizliği eş anlamlı gösterme gayretleri, günümüze kadar sündürülmüştür. Vatandaşlarımızın büyük bir çoğunlukla onayladığı 1982 Anayasası, vatandaşın laiklik anlayışını simgelemektedir. Buna rağmen zararlı dini unsurlar, laiklik ilkesini, din ve vicdan hürriyetlerini kısıtlayıcı bir yaklaşım olarak sürekli saptırmak isterler. Diğer taraftan aşırı sol unsurlar da halkın hassas olduğu din konusunu istismar edilmek için, laikliği, din tanımama şeklinde propaganda etmektedir. Gerek aşırı sağ ve gerekse sol unsurlar, laiklik ilkesini bir Anayasa gereği değil, kendi çıkarlarına ulaşmak maksadı ile istismar edilecek bir konu olarak görürler.
Sayfa 224 - Doruk Yayıncılık, 2. Baskı: Haziran 1997
Süleymancı politika
"Demokratik rejimle yönetilen ülkemizde, hükümet ve devleti ele geçirebilmenin tek yolu siyasal faaliyet olduğuna göre, belli bir parti içinde toplanmak, bu partiyi ve partilileri Türkiye genelinde desteklemek ve aynı partiden milletvekili, belediye başkanı, il ve belediye yönetim kurullarıyla muhtarlıklara seçilmek ya da seçilenleri
Sayfa 195 - 196 Doruk Yayıncılık, 2. Baskı: Haziran 1997 |*İhvadan:Arapça sözcük, kardeş/kardeşler anlamında olup, İslamcı/dinci çevrelerde fikirdaş ibaresi gibi kullanılmaktadır. | Antalya Müftülüğü ve Diyanet İşleri'nin oluşturduğu komisyon raporundan kesit.
Reklam
Tunahan, 16 Eylül 1959 Çarşamba günü 18.50'de Kısıklı'daki evinde vefat etmiştir. Müritleri, Tunahan'ın Fatih Sultan Mehmet Han'ın ahfadından olduğunu ileri sürerek Fatih Camli avlusundaki mezarlığa gömmek istemişlerse de, ileri sürülen iddia varid görülmediğinden, istek yetkili makamlarca reddedilmiş: Tunahan, Üsküdar Karacaahmet Mezarlığı'na defnedilmiştir.
Sayfa 193 - Doruk Yayıncılık, 2. Baskı: Haziran 1997 | Süleymancılığın kurucusu Süleyman Hilmi Tunahan
Şifahi bilgilere göre S.H.Tunahan'ın pederi tanınmış bir aile olmadığı gibi, Hocazade de değildir. S.H.Tunahan'ın okumak için İstanbul'a gidip orada kaldığı bilinmektedir. Bu duruma göre S.H.Tunahan ailesi ile ilgili bazı bilgileri siciline dercettirmemiştir. Soyadının da ailesi ile hiç bir ilgisi yoktur. Bir Sülale-i Marufeye mensup bulunmadığı bizzat şahsi dosyasında belirtilmiştir. Fatih neslinden olduğu iddiası ve Saadat'tan Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'e nisbet edilmesi tamamen gerçek dışı bir iddiadır.
Sayfa 187 - Doruk Yayıncılık, 2. Baskı: Haziran 1997 | Süleymancılığın kurucusu, Silistreli Süleyman Hilmi Tunahan'ın raporları.
-Kasım 1996: RP'li Devlet Bakanı Necati Çelik, "Kim Atatürk, Cumhuriyet adına konuşuyorsa, yüzlerine tükürün" dedi. -Aralık 1996: İki korucu ailesi arasında 3 yıl önce başlayan "televizyon haramdır" tartışmasının kanlı bilançosu: 20 ölü. -Aralık 1996: Şevki Yılmaz, Gümrük Birliği'ne yönelik bir değerlendirmesinde ise, "Hiç kimse heveslenmesin; bu işi ya oyla ya da kanla düzeltiriz" dedi. -Ocak 1997: Aile İçinde kadına yönelik şiddete verilen cezaları arttıran yasa taslağı, Adalet Bakanı Şevket Kazan tarafından önlendi. -Ocak 1997: RP'li Şevki Yılmaz, nikah meselesindeki tarışmalarda, kadınları fahişelikle şuçladı. -Ocak 1997: RP'li belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından Taksim'e cami yapılacağının açıklanması, kamuoyunda yoğun tartışmalara neden oldu. Tartışmaya Başbakan Erbakan ve RP'li milletvekilleri de katıldı. Erbakan, Taksim'e cami yapılmasına karşı çıkanlar için, "Sen kimsin? Yüzde 3'sün. Konuşamazsın..." dedi. Bu çerçevede "Laik-İslamcı" meselesi gündeme geldi. Cami yapılmak istenen yerin, Meşrutiyet dönemindeki 31 Mart Vakası diye bilinen "şeriatçı" ayaklanma önderlerinin idam edildiği mekan olduğu basında yazıldı. Kültür ve Turizm Bakanı İsmail Kahraman, cami projesine karşı çıkan bazı bürokratları işten çıkardı.
Sayfa 152 - 153 Doruk Yayıncılık, 2. Baskı: Haziran 1997
53 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.