Sabahattin Ali Dosyası sözleri ve alıntılarını, Sabahattin Ali Dosyası kitap alıntılarını, Sabahattin Ali Dosyası en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Cinayet, Ali Ertekin'in söylediği gibi milli hislerle değil, para için işlenmiştir. !dam edilmelidir.
Kararnamenin okunmasından sonra hakim sordu :
E-. . . "söyle bakalım, bu iş nasıl oldu"... ?
Ali . Ertekin sadece :
"Hastayım !" dedi.
Bu kez avukatları söz aldı;
Murtaza Apalı," Dün benimle de konuşmadı, akli muvazenesinde bozukluk vardır." dedi.
Avukat Edip Türkmen ve İbrahim Hakkı Baykurt da bu isteğe uydular. Mahkeme, Ali Ertekin' in 45 günden uzun olmamak üzere Adli Tıp'ta gö zaltına alınmasına ve duruşmanın başka güne bırakılmasına karar verdi.
Duruşma bitti. Ali Ertekin hala ağlıyordu. Bir,güvenlik tedbiri olarak arka taraftan jandarma re fakatinde cezaevine gönderildi.
Sabahattin Áli öldürülmüştü. O, hikaye kahramanlarına bazan söyletirdi:
«Ölüm ona hiç bir zaman fevkalâde bir şey gi-
bi görünmemiştir».
Gerçekten de «etrafında küçüktenberi, en çok
gördüğü şey ölümdü. Yalnız ölümün bir şekli vardı
ki, düşündükçe tüylerini ürpertiyordu. Köyde ölen
sığırlara, atlara ve diğer hayvanlara, gündüz kargaların ve gece çakalların nasıl üşüştüklerini ve ertesi gün o leşten nasıl bir kaç parça kırmızı renkli kemikten ve bir kaç tutam kıldan başka bir şey kalmadığını çok görmüştü. Farkında olmadan şimdi onu bu korku avucuna almış bulunuyordu: Kim olduklarını, ne olduklarını bilmediği ve kendisine bir çakal veya bir karga kadar yabancı bulduğu bu adamların ihtimal onu aynı şekilde dideceğini, tanınmaz hale sokacağımı sanıyordu.»
Tanınmış yazar Sabahattin Ali'nin öldürülmesi, hem de henüz yazdıklan, kimden yana olduğu, kimlere karşı kalem savaşı verdiği hafızalarda tazeliğini koruduğu bir sırada vahşice hayatma son verilmesi , çok kimsede "itidann işi" diye yorumlanıyordu. Bu yaygın görüşü lmek gerekti. İktidar çevreler i , konu ile _ilgili yazarıara telkinlerde bulu nuyor, bazı yazarlar da hiçbir telkine ihtiyaç olmadan kendi kafa yordamı ile bu kanıyı ortadan kaldırmaya çalıışıyordu.
Sabahattin Ali işte bu «vatanperverlerle» bir
aile toplantısında çatışmıştı. «Söz köylüye, köylü-
nün dertlerine intikal etti; kuraklıktan, kıtlıktan
bahsolundu». Köylünün «efendimiz» olduğunun söylenmesi üzerine ilerici aydın tipinin
Sabahattin Ali'nin - hikaye içindeki cevabı şuydu:
«…biraz hakikatlere bakalım, meselâ biz şehirliler de hükümete vergi veririz değil mi? Buna mukabil hiç olmazsa sokağımızda bozuk bir kaldırım, yollarda sönük bir lâmba, evlerimizin ve şahsımızın selâmeti için mevcud olduğu söylenen bir zabıta vardır; çocuklarımızı hiç olmazsa boş gezmekten kurtaracak bir mektep buluyoruz. Fakat sorarım size: Köylü verdiğine mukabil ne alır? Yolunu kendi yapınağa mecburdur, sokakları zavallı talihinden daha karanlıktır ve mektep, yüz köyün birinde bile yoktur. Candarına oralara âsayişten ziyade vergi tahsilini temin için gider. Kendimizi aldatmayalım, köylü mütemadiyen vermiş, buna mukabil hiçbir şey, kelimenin bütün mânasıyla hiçbir şey almamıştır. Bunları itiraf etmek belki eğer bir parça vicdanımız varsa, yediğimiz bir lokma ekmeğin boğazımızda kalmasına sebep olacaktır ve ihtimal vicdanımızın sadasını duymamak için: «köylü efendimizdir» gibi cümleler güzel birer morfindir. Fakat
hiçbir cümle hakikatı değiştirmek iktidarında değildir.»
Ali Ertekin, cinayeti nasıl ve nerede işlediğini polisteki ilk ifadesinde şöyle anlatmıştı:
" . . . Yolumuza devam ediyorduk. Söy Iediği sözler bende, kendisine karşı nefret uyandırmıştı. Ele vermek istedim. Kendisini yanlış yola saptirdım, bir dereye indik."
Sabahattin Ali'ye dedim ki:
- Karşıda Sazara, Hediye köyleri görülüyor. O köylerinin yanında Bulgar hudut köyleri. var, fakat yorgunuz, bu geceyi burada geçirelim, yarın akşam hududu geçeriz.
Razı oldu.
Ateş yaktık. Geceledik. Ceketini çıkartıp yastık yaptı, yattı. Arkası dönüktü.
Artık benim için de yapacak haşka bir şey kalmamıştı.
Kendisini bayıltıp karakola veya köyiiliere teslim
edebilmek için yolda kestiğim ve elimde taşıdığım sapayı kaldırarak omuzuna indirdim. Sabahattin Ali inleyerek yere . uzandı ve tekrar yerinden kalkınağa teşebbüs edfnce, belki beni cebinde ta banca varsa vurur endişesiyle bu sefer ikinci bir darbe salladım. Bu vuruşum başının sol tarafına isabet etti. Suratı, gözlükleri ve kulağı kan içinde idi.
Arkasından aynı şiddetle bir daha vurdum, yere yıkıldı, ağzından bur n undan kanlar böşandı.
Selam başlıklı hikayesinde, öğrendiğini şöyle demişti büyük usta:
“Dört elle sarıldığımız bir çok kıymetlerin, uğrunda sahici insan gibi kalbimiz ve kafamızla yaşamayı feda ettiğimiz binlerce sözden mühim şeylerin ne kadar kolay fırlatılıp atılabileceğini bana öğreten Yusuf! Bensen sana selam olsun."
Bizde, mutsuz sonla biten bir şerefli hayatın arkasından, o yaşantının mücadeleci kişiliğine saygı duyarak, “bitmeyecek yolunda ilerliyoruz” diyelim.
Selam sana Sabahattin Ali
Sabahattin Ali gibiler susturulmalıydı ki gelir vergisi, kurumlar vergisi, işletme ve gezginci işler vergisi gibi tasarılar Meclisten kolay çıkarılabilsin.
Atsız'ın Başbakan Saraçoğlu'na mektubu, Sabahattin Ali'ye hakaretle doluydu. Bu nedenle Sabahattin Ali, biraz da Millî Eğitim Bakanı Hasan
Ali'nin etkisiyle Atsız aleyhine hakaret dâvası açtı.
Bu dava, gençleri açıkça iki kampa ayırdı. Bir yanda fikir özgürlüğünü ve Atatürk ilkelerini savunanlar Hasan Ali Yücel'i ve Sabahattin Ali'yi savunuyor, alkışlıyor; öte yanda kendilerine ırkçı, Turancı denen ve Alman Faşizmini alkışlayanları tutanlar büyük gürültüler koparıyorlardı. Sabahattin Ali, bu keskin ayırımlı ortam içinde bir hayli tedirgindi. Ama duruşmada cesur konuşuyor, Atsız'ın kimliğini belirtmek için şöyle diyordu:
«Her yazısında muhakkak surete memlekette
mevki ve şöhret sahibi olmuş kimselere tecavüzü itiyad edindiği ve bunu bir şöhret vesilesi saydığını
bildiğim suçluya kendi üslübu ile cevap vererek arzusuna hizmet etmeğe ne vaktim, ne de vaziyetim müsaitti… Suçlu herkese hakareti itiyad edinmiş biridir. Bu cür'eti günden güne artarak devam edip gitmektedir.» (26 Nisan 1944)