Yaşar Nuri hocanın, dini kullanarak kurulan haram imparatorluklarına Kur'an'ı rehber edinerek ayetler ve hadisler vasıtasıyla getirdiği yergilerden oluşan kitabı.
Hocanın Firavun ile ilgili ayetleri yazarak, bu ayetleri açıklayarak Firavun'un kaçınılmaz sonuna ışık tutması; bu tip despot rejimlerin de sonuna ışık tutuyor.
Esrarkeşlikten oğlancılığa kadar bulaşmadıkları pislik kalmayan bu adamların 'Has Bahçeler'de sergiledikleri sefahat ve içki âlemleri tarihin en görkemli zevk sahnelerine vücut vermiştir. Ama bunlar halktan hep gizlendiği için bugün siz, örneğin, herhangi bir padişahın içki içtiğinden söz ettiğinizde peygamberlere iftira etmiş adam muamelesi görürsünüz. Öte yandan aynı zihniyetin mensubu dinciler, mesela Atatürk'ün hiç kimseden saklamadan mertçe içtiği birkaç kadeh rakıyı bir büyük dinsizlik belgesi gibi
halkın önüne çıkarıp “Atatürk din dışıydı" propagandasına namussuzca âlet etmekte bir beis görmezler.
Mazlum, gerçek mazlumsa zalimin uzun süre egemen olması söz konusu değildir. Zulüm, din veya dinsizlik adı altında uzun süre devam ediyorsa bunun sebebi, zalimlere uşaklığı hüner sanan bir halkın, en azından bir satılmışlar ekibinin varlığıdır. Bu ekip, ‘pasif zalimler ekibi’dir. Pasif zalimlik;zulme başkaldırması gerekirken, küçük çıkarlar veya gizli imansızlıklar yüzünden zalimlere karşı sessiz kalan, böylece onlara dolaylı destek veren kişi veya toplumların sıfatıdır. Kur'an'ın bu noktadaki tezi şudur:
Aktif zalimlerin birçoğunu, pasif zalimler, yani zulme bir biçimde uşaklık edenler yaratmıştır.
Başka bir ifadeyle, Kur’an şunu söylemek istemektedir:
“Sen, inci imal ediyor, inci satıyorsun. Bu toplumsa domuzlaşmış. Domuzların boynuna inci takmak için uğraşma; çık git bu domuzlar yurdundan; huzur ve güveni başka topraklarda ara. Allah sana yardımcı olacaktır.”
Kur'an, şu soruyu da cevaplamaktadır: Allah zalimlere neden fırsat veriyor? Cevap şudur: Allah bundan habersiz değildir. Ancak insanın tekâmülü için böyle bir fırsatın tanınması gerekiyor. Dünya planından baktığımızda, zalimin bu fırsatı elde etmesinin iki sebebi vardır: Mazlumun tam mazlum olmaması,tekâmülde zulüm ve adalet zıtlarının lüzumlu oluşu. Zulmün tamamen kalkması hayat ve insan gerçekleriyle çelişir. Çünkü dünya, zıtların varlığıyla oluşan bir hayata mekânlık etmektedir. Zıtların çarpışması esasına oturmayan âlem, ölüm ötesi âlemdir ki, orada zaten zulüm söz konusu olamaz.
Nemrut gider İbrahim, Firavun gider Musa, Augustus gider İsa, Ebu Cehil gider Muhammed, Muaviye gider Ali, Yezit gider Hüseyin kalır. En yüksek hüccetin sahibi, düzeni böyle kurmuştur.
Kur’an, bir din kitabı olarak bilinmekle birlikte tek düşman olarak dinsizliği veya ateizmi değil, zulmü hedeflemiştir. Bu, tarihin, din alanındaki en muhteşem devrimlerinden biri, belki de en muhteşemidir. Ve bu satırların yazarına göre, bu, peygamberler tarihinin en büyük mucizesidir. Bir din kaynağının, düşmanlık kıstası olarak sadece zulmü esas alması, tarihin tanıdığı en sarsıcı tespittir. Kur’an, bir tek insan tipine düşmanlığa izin vermektedir: Zalim:
“Zulme sapanlardan başkasına düşmanlık edilmez.” (Bakara, 193)
Firavuna giden Musa peygamberin mucizelerine rağmen nasıl hor görüldüğü ve firavunun neden inanmayı acizlik gördüğünü ayetlerle açıklamış. Sahip olduklarıyla kendini ilahlaştıran ve milletini de yoldan çıkaran bir firavun ve nesiller boyu süren kötülüğü, kibiri, cahilliği, cesareti, hadsizliği..