Flaubert'in dediği gibi, üç ya da dört kitap bir insanın ulaşabileceği bilgeliğin tamamını barındırır, ama o kitapların isimleri kişiden kişiye değişir.
Hayatın tamamı bir alıntı derlemesidir, diye düşünüyordu. Ve hemen peşinden de aklına şöyle bir soru takılıyordu: Peki ama onun editörlüğünü, eleştirisini kim üstlenecek?
İhtiyar Montero özellikle politikadan konuşuyordu. Oyunu her zaman aşırı sağa atmıştı ve demokrasinin sadece zayıf toplumların yakalandığı bir hastalık olduğuna inanıyordu, zira bu sistem yönetici seçkinlerin sorumluluklarını halkın amorf kitlesine devretmesini içeriyordu ve seçkinsiz bir ülke yitik bir ülkeydi. Ayrıca bu demokrasi denen şey bir fantezinin üzerinde yükseliyordu. Genel ve eşit oy hakkı; bir kapıcı kadının oyu bir avukatınkiyle aynı değerde olamazdı. Alvaro başıyla onaylıyordu ve ihtiyar hemen hükümeti çok sert bir biçimde eleştirmeye başlıyordu. Ne var ki eleştiri okları daha ziyade sağ partilere yönelikti. Onları ilkelerinden uzaklaşmış ve kökenlerini inkâr etmiş olmakla itham ediyordu. Alvaro’nun ihtiyarın suçlamalarındaki öfkeden etkilendiği oluyordu.