Fakat düşünceler bile, ne kadar güçsüz görünürse görünsünler, bir şeyleri düzeltmeye gerek duyarlar, aksi halde sapmaya ve kendi etraflarında amaçsızca dolanmaya başlarlar, onlar da boşluğa tahammül edemezler.
O zavallı zihinsel alıştırmalarım boyunca bana yardımcı olan rakamlar aslında satranç taşlarının yerine geçen sembollerdi. Satranç taşlarınn tahta üzerindeki hareketlerinin, zihnimde canlandırdığım hareketlerle aynı olduğunu gördüğümde çok saşırdım; tıpkı kağıt üzerinde karışık yöntemler kullanarak yeni bir gezegenin varlığını ispatlamaya çalışan bir gök bilimcinin, o gezegeni olanca beyazlığı, parlaklığı ve ihtişamıyla gökyüzünde gördüğünde şaşırması gibi.
Satranç oyunu şansa yer bırakmayan salt
düşüncelerden ibarettir, dolayısıyla insanın kendine karşı oynaması mantıken saçmalıktan başka şey değildir. Satrancın mantığının özünde, iki farklı beyinde geliştirilmiş stratejilerin çarpışması vardır. Bu akıl savaşlarında siyah, beyazın nasıl bir hamle yapacağından habersizdir, siyah
beyazın hamlesini tahmin etmeye ve ona karşı savunma geliştirmeye çalışır. Bu sırada beyaz da siyahin gizli niyetlerini tahmin etmeye ve onları karşılamaya çalışır.
Satrancın en önemli avantajlarından biri de buydu: Entelektüel enerjini belli ve kısıtlı bir yere yoğunlaştırarak ne kadar yoğun bir düşünme süreci içerirler içersin beni yormuyor fakat zihnin kıvraklığını ve sıhhatini arttırıyordu.