Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Saz u Söz Arasında

Cinuçen Tanrıkorur

Saz u Söz Arasında Gönderileri

Saz u Söz Arasında kitaplarını, Saz u Söz Arasında sözleri ve alıntılarını, Saz u Söz Arasında yazarlarını, Saz u Söz Arasında yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Türk Mûsikisi El Kitabı’nı, devlet eliyle basılacak bir ilk kitabın heyecanı içinde, büyük bir emek ve yapabileceğimin en iyisini ortaya koyma arzusuyla yazdım. Balasagun'dan kalkıp Kaşgar, Herat, Bağdat, Konya, Bursa ve Edirne üzerinden İstanbul'a kadar gelen ses dalgalarının tarihini -elde mevcut belgelerin ışığında- haritalar, grafikler, tablolar, çoğu renkli resimler, formlar, makamlar, usûller, besteciler, icracilar, müzik âletleri sınıflama, tarif ve tarihçeleriyle, dünyanın diğer ülkelerindeki başlıca tarih ve kültür olaylarına paralel bir seyir ve mümkün olan en kolay anlaşılır bir üslup içinde vermeye çalışan kitap, Ahmet Yakupoğlu'nun fırçasından çıkmış nefis minyatürünü süslediği kapak dizaynı ile birlikte kuruldan geçti ve basılmak üzere Başbakanlık Matbaası’na gönderildi. (Maalesef alaturkaya o dönem önyargılı yaklaşan değişen kurullar, yazarın ağırlaşan hastalıkları vb çeşitli sebeplerden dolayı basılamamıştır)
Sayfa 355Kitabı okudu
Müzik eğitiminde yıllardır düşündüğüm projelerimi tatbik anlamında beni Selçuk Üniversitesine davet eden Rektör Halil Cin Bey'e bir akşam yemeğinde rastlayan zamanın YÖK başkanı İhsan Doğramacı, "Halil, seni çok severim, ama üniversiteye alaturka sokmam... Türk müziği istiyorsan, Türk Beşleri var ya onları okut!” diyecek kadar ileri gidiyor, ne kadar üstün bir Türklük sevgisi taşıdığını ortaya koyuyordu. Halil Bey bunu bana anlattığı zaman “Üzülme, biz bildiğimizi okuruz” diye eklemeyi de ihmal etmemişti.
Sayfa 353Kitabı okudu
Reklam
Hasta neydi? İnsan mıydı, hayvan mıydı, kırık bir musluk parçası mıydı bu doktor taifesinin gözünde?!.. Tıp fakültesine niçin girdiklerini, aldıkları eğitimi, ettikleri yemini hastayı görür görmez unutmak, onu insan yerine koyup konuşmak şöyle dursun, çok defa yüzüne bile bakmamak,“N'apalım, hasta çok!” kalkanının arkasında gazete okuyup kahve içip arkadaşlarıyla sohbet etmek, bizdeki doktorluğun âmentüsü müydü? Sadece kendilerini insan, karşılarındaki ağzı var-dili yok garîban hastayı ise ölü bir hamam böceği gibi gören doktor bozuntularına verdiğim ders azdı bile!..
Sayfa 349Kitabı okudu
Koca Adnan Saygun bile,ağarmış saçlarıyla ülkesini biraz olsun tanımış olması gerekirken, “okullara alaturka müziği sokmak sarıksız irticanın dönmesidir” diyebilecek kadar şuursuzlaşmıştı.
Sayfa 345Kitabı okudu
Hz. Peygamber'in kabr-i şerîfi -etraftaki Osmanlı hat levhaları Araplar tarafından boyayla kapatılmış olmasına rağmen-muhteşem, büyüleyici bir yer. Ziyaretimizi tamamlanınca, Ârif Hikmet Kütüphanesi müdürü olduğunu bildiğim Konyalı edip Ali Ulvi Kurucu Bey'i görmeye gitik. Yerinde bulamayınca telefonunu aldım, aradım; akşam yemeğini birlikte yemek üzere randevulaştık. Ali Ulvi Bey'le mütevazi evinde geçirdiğim saatler, Suudi Arabistan gezimin en güzel hatıraları arasındadır; şiirlerini kendi ağzından dinlemek ve becerebilirsem bestelemek üzere yazmak, doyumsuz bir zevkti. Tâif konserine gelince; uzun süre çölde araba sürdükten sonra bir dağın eteğindeki rampaya sardık; döne döne çıkıyor, çıktıkça serinliyorduk. Küçük podyumdaki kolsuz sandalyeme oturmadan önce dinleyenleri selâmlarken ne göreyim! Konseri dinlemeye gelen Tâifliler, salona girerken içi yemekle dolu tabaklarını ellerine unutmamışlar mı?!. Her zamanki gibi, güfteleri önceden Arapçaya çevrilmiş olarak çalıp söylediğim parçaların -nazik alkışlara rağmen- tabaklarını henüz temizleyememiş olan dinleyicileri ne kadar tatmin edebildiğini bilmiyorum. Ama ertesi günü Taifin en büyük gazetesinde konserim şu başlıkla veriliyordu: "Taif Sheraton Oteli zengin bir büfeyle açıldı!” Ne kadar güldüm anlatamam!..
Sayfa 333Kitabı okudu
Aklıma Kamboçyalı Budist rahip Bhante Dharmawara'nın, “Vahşi hayvanların yaşadığı ormanda uyurken korkmadınız mı?..” şeklindeki soruma verdiği cevap geldi: “Yavrum, hayvandan insana zarar gelmez ki.. insanın asıl sakınması gereken, insandır!”
Sayfa 331Kitabı okudu
Reklam
Ben politikacı değilim, politikadan anlamam; mesleğinden nefret ettiğim için mensuplarını da genel olarak sevmem. Ama aziz dostum Vahid Erdem'in her zaman şükran borçlu olduğum tavassutuyla “Yarım saat içinde Konut'ta olsun” diye çağırıp, beni öpmek için ayaklarının ucuna kalkan bu sevimli, müşfik ve babacan başbakanın (Turgut Özal) hayâli, gözlerimin önünden hiç gitmeyecek. Bana gösterdiği ilginin ise, Vahid Bey'e duyduğu güven kadar, Türk mûsikîsine karşı beslediği (bir zamanlar pek yakın görüştükleri Mehmet Yazar ud çalarken birlikte şarkılar söyleyecek kadar) derin sevgiden de kaynaklandığı açıktır. Solo konserime geldiği gece, daha önceden Metin Akpinar-Zeki Alasya ikilisinin “Geceler” oyununa gitmeyi kararlaştırdıkları halde, eşini oyuna gönderip kendisi benim konserime “Cinuçen'e söz verdim” deyip yalnız olarak gelmişti. Bu kadar da değil. On dakika geç kaldığı için, salona girip başlamış olan konserin havasını bozmak istemediğinden, tiyatro müdürünün odasında tam 35 dakika oturmuş, salona ikinci bölümün başında girmek inceliğini göstermişti. Bunun, hele başbakanlık mertebesinde bulunan bir insan için, çok büyük bir sanat saygısı olduğunu ayrıca belirtmeyi dahi zâid bulurum.
Sayfa 304Kitabı okudu
“İki kor parçası, baktıkça kıvılcımlanıyor Beni her gözgöze geldikçe alevler sarıyor Acıyormuş gibi bir an, bilemem, belki de naz Çekilip ardına kirpiklerinin, saklanıyor Sonra birden, yine bir başka kıvılcımlı bakış Bir umut meltemi ancak, yine yalnız bırakış Uçuşan saçları dalgın bakışın son tuzağı Kapanan gözleri hâlâ yakacak kalp arıyor” ~ Güngör Fahri Tüzün
Sayfa 301Kitabı okudu
“İndirip yerlere benden kaçırıp gözlerini Bana toprakları kıskandırarak geçti yine Beni bir yırtıcı kuş sandı da ardında duyup Bürünüp yavru güvercinlerin ürkekliğine Görmeden kaçtı öperken ben ayak izlerini” ~ Güngör Fahri Tüzün
Sayfa 300Kitabı okudu
“Ölmek değil bu her yükü taht eyleyen büyü Altımda ipek seli, üstümde kuş tüyü Ben yeryüzünde öyle alıştım ağırlığa Duymam omuzlarımdaki topraktan örtüyü” ~Mehmet Turan Yarar
Sayfa 299Kitabı okudu
Reklam
“Yoktur benim aslâ işe dahlim / Ben sadece bir kâtib-i vahyim”
Sayfa 293Kitabı okudu
Bize şer gibi görünen olayların arkasında mutlaka bir hayır olduğuna, hayır gibi görünenlerin arkasında ise şer olabileceğine hep inandığım için, hayırlara fazla sevinip şerlere fazla yerinmemeye çalışmışımdır. Udumun kırılmasıyla uçağımı kaçırmak zorunda kalışım bunun bir isbatı daha olmuştu: udum kırılmayıp da o uçağa binmiş olsaydım belki de size bunları anlatamayacaktım, çünkü o uçak Paris yakınlarında düşmüştü! Buna karşılık, iki gün sonra bineceğim uçakta ise, iki yıl önce Konya'da birincilik alan mevlevî âyinimin uluslararası bir yarışmada altın madalya almasına vesile olacak olan bir şahısla, psikiyatrist Dr. Gilbert René ile tanışacaktım.
Sayfa 291Kitabı okudu
Karayip denizindeki Küçük Antiller'de, Küba'nın hemen altında bir adacık olan Jamaika, nüfusunun çoğunluğu zenci, yemyeşil bir yer. Ingiliz kraliçesi büyük Elizabeth'in, doğum günü hediyesi olarak ne emrettiğini soran deniz kuvvetleri komutanına “Ne bileyim, Küba Müba oralardan bir ada bulup getirin işte!” demesi üzerine yola çıkan donanma, sadece Jamaika'yi işgal edipdönünce, amiral “Majesteleri",demis, “Küba’yı daha önce İspanyollar almışlar, biz de size Jamaika'yi getirdik.” Kraliçe de “Eh, n'apalım, hediyenin büyüğü-küçüğü olmaz" demiş ve adayı Afrika'dan getirdikleri zencilerle iskân etmişler. (Cinuçen beyin ikinci eşi Jamaika’lı Charmaine Angela Moo nam-ı diğer Barihüda Tanrıkorur.. üzerine)
Sayfa 284Kitabı okudu
Teslimiyet !
Herhangi bir kuruma -idealleri olmadığından- karınlarından bağlı olanlar için istifa, düşünülecek en son şey bile değildir.“Vîrân olası hânede evlâd ü ıyâl var”dır ve hazır bir iş bulmuş iyi-kötü idare edip dururken, sonu belli olmayan bir maceraya atılmanın mânâsı yoktur. Zaten şunun şurasında kaç günlük ömrümüz kalmıştır ki?!.. İyi güzel de,
Sayfa 270Kitabı okudu
… “O halde Ankara Devlet Konservatuarı mezunusunuz...” “Hayır, değilim.” “İstanbul mu?”“ Hayır, benim konservatuar eğitimim yok.” “Peki ama, bütün o yaptığınız glissandoları, trilleri, vibratoları, tenutoları, nüansları ve şan tekniğinizi nerede öğrendiniz?” “Ben bu söylediğiniz terimleri ilk defa sizden duyuyorum; müziği sadece kendi kendime, radyo dinleyerek öğrendim...”“Allah Allah, olur şey değil!” diye şaşkınlık içinde ayrılırken, benim müziğimin o adını saydığı konservatuarların hiçbirinde okutulmadığını, dolayısıyla öğrenilemeyeceğini bir müzisyen nasıl düşünemez acaba diye, ben de onun arkasından aynı şaşkınlıkla bakıyordum.
Sayfa 268Kitabı okudu
82 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.