Mutfak kapısını açtı, yavaşça araya doğru itti, odasının kapısını açtı.
"Burada", dedi kız, "odamda, orada değil."
"Mirzova", diye fısıldadı oğlan.
"Nerden kaptın o ismi? Mirzov benim ismim, ve Katharina."
"Herkes sana öyle diyor, ve ben seni düşünmekten başka bir şey yapamıyorum. Göster onu bana şimdi." Kızardı, çünkü yine 'onu' demişti, 'onları' değil.
"Üzüyor beni", dedi kız, "senin için bir günah olması."
"Görmek istiyorum onu", dedi oğlan.
"Kimseyle -", dedi kız, "kimseyle konuşmayacaksın bunun hakkında."
"Hayır."
"Söz veriyor musun?"
[...]
"Neden ağlıyorsun?"
"Korkuyorum", dedi kız, "sen korkmuyor musun?"
"Ben de", dedi oğlan, "ben de korkuyorum."
O kadar gergindi ki, bluzün son düğmesini nefedeyse koparacaktı, sonra derin bir nefes aldı, Mirzova'nın göğsünü gördüğünde; korkmuştu, çünkü tiksinti duymaktan çekinmişti, nezaketen hoşlanmış gibi yapması gerekeceği andan, ama tiksinmedi ve bir şey saklaması gerekmedi. Tekrar iç çekti. Kızın gözyaşları geldikleri gibi aniden kesiliverdi. Kız ona merakla baktı: yüzünün her hareketi, gözlerindeki her ifade, hepsini içine çekti, ve şimdiden biliyordu ki, seneler sonra ona müteşekkir olacaktı, bluzünün düğmelerini (başkası değil) onun açmış olduğundan dolayı.