Orijinal Metin

Sergüzeşt

Samipaşazade Sezai

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
- Efendinizin hazineleri, mücevherleri varsa, benim de gönlüm var. Odalık mı?.. Ben onun yüzünü gördükçe nefretimden tüylerim ürperiyor. Git, kendisine böyle söyle! deyince yanındaki kadın tahammülünü kaybederek doğru huzuruna çıktığı efendisine bunun cüreti, isyanı, küstahlığı mücazatsız geçilirse kızların terbiyesi için olan memuriyetini kabul etmeyeceğini kat'iyyen beyan eylediği cihetle Dilber'in hapsine karar verildi. Bütün ev halkının içinde bu karar, bu emir yalnız Cevher'i mecnun-ı hiddet edecek derecelerde eyleyerek sofanın ortasında âvaz-ı bülend ile "Kafkasya'nın necabet-i hilkate, evsaf-ı merdâneye, mehasin-i zâhireye malik olan bir kavini, Afrika tüccarının ellerinde böyle mahvolmak lâyık mı?" tarzındaki feryatları arasından geçirdikleri Dilber'i ikinci katta gündüzün ziyasına karşı demir pancurları kapanmış, soğuk, muzlim bir odaya koydukları zaman, neşeden ziyade hüzne delalet eden bir tebessümle: - İşte, Kleopatra, Mısır'ın bir odasında mahpus! dedi. Sevdiğinin gülerek verdiği bu isim kendisine pek dil-nişin geliyordu.
Sayfa 122 - AKÇAĞKitabı okudu
kalbe sükunet gelince insanı yerin altına koyuyorlar.
Reklam
“Yıldızlar karanlıkta parladığı gibi, fakirlik ve sefalet içinde de safiyet ve ulviyetle parlayan ruhlar yok mudur? Bir kalp, sevmek için mutlak servete, asalete mi muhtaçtır? Bence, en hâlis ikbal, ruhun göründüğü iki güzel göz; en büyük servet, kalbin hissini gösteren gül renginde dudaklardan akseden tebessümdür. Güzellikten büyük asalet, kalp safiyetinden büyük servet mi olur?
O haftayı müthiş surette güzar etmişti. Kendisi için bir asr-ı âlâm addedilen bu müddette yüzüne biraz ziyadece nigâh edenlere ve gecenin sütre-i şeraitine bürünerek şeb-i yelda-yı tahassürde peyda ve nihan olan hayalât gibi sessiz, sadasız geçenlere şiddetle hücum ederek, "O sende... O senin evinde... Verirsen seni ihya ederim. İhfa edersen seni öldürürüm." demeyi itiyad etmişti. Hatta bir gün kendi nefsi için bâr-ı ıstırap olan hayattan hissedarı şevk ve neşat bulunduğunu yeni açmış bir çiçek gibi etrafına neşe-nisar olan çehresinden ve arkadaşıyla muttasıl gülüşerek konuşmasından istidlâl ettiği bir genç adamın, tenha sokağın birisinde üzerine musallat olarak, "Sen neden bu kadar bahtiyarsın? Demek ki o... Mutlak sende... Şimdi ikimizden birimiz mahvolmak lazım geliyor!” deyince, genç adam müdafaa-i nefse kıyamla Celâl Bey'i zabıtaya teslim etmek teşebbüsünde iken kırk senelik tecaribin sahibi olan refiki, "Bırak şu zavallıyı..." sözüyle ayrılıp biraz daha ileride "Bu biçare genç en müstaid ressamlardan iken, esbabı sözlerinden ziyade sesinden, suret-i beyanından istidlâl olunan bir mahrumiyet-i muhabbetle bu hâle gelmiştir sanının" tarzında ifade-i meram ederek refikinin de rikkatini celbetmişti.
Sayfa 109 - AKÇAĞKitabı okudu
Heme âdemî bûdend lîkin Çü gürgân-ı be-hûnkâr key tîz cengî (İnsanoğlu hep var olur ama Kızgın askerler, kan dökücü canavarlar gibi)
Reklam
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.