Evlenecek gençlere daima muhakeme sükûneti tavsiye ederler. Seneler geçip de o sükûnet geldikten sonra o evlilikten lüzumsuz, o evlilikten tatsız bir şey göremem.
Gençlikte zevk insanı çoğunlukla yanıltır… Heyecanı derecesinde derin olmayan delice hevesleri, seneler tarafından düzeltilince, birdenbire insan ne görür: Hatalarını, kusurlarını… Ve belki suçlarını…
İnsan derin hayaller içinde kaybolup gittiği zaman, insanlığın kelimelerinin tamamının tarif edemeyeceği bir tebessüm ebedi olmaya layık değil midir? Zavallı hafıza! Günden güne yok olduğunu hissettiğimiz vücut denilen şu toprak yığınının üzerinde devamlı kalmaya çalışır durur.
Bence en gerçek ikbal, ruhun gördüğü iki güzel göz, en büyük servet kalbin hissini gösteren gül rengindeki dudaklardan akseden tebessümdür. Güzellikten büyük asalet, kalp temizliğinden büyük servet mi olur?
Bir dakika… Üç dakika… Altı dakika… Hala ağlıyordu. Kendisini talih ve servet sahiplerinin sonsuz heveslerine terk eden esaretin insani meziyetlerini zayıflatmasından gönlünün ne kadar kırgın, ne kadar üzgün bir halde olduğunu gösteren baygın gözleriyle hürmet edilmek, sevilmek gibi kadınların karşı koyması imkansız olan son derecede şiddetli arzularının hor görülerek ayaklar altına alınmasından gelen hüzün ve ıstırabı, o halinde uçları aşağıya doğru meyletmiş, hassas olduğunu gösteren incecik dudaklarından anlayarak, ne kucağında ağlayacak bir annesi ne kendisini himaye edecek bir baba ve ağabeyi olduğunu hatırlayış…