Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Şeriat ve Aydınlanma

İlhan Arsel

Öne Çıkan Şeriat ve Aydınlanma Gönderileri

Öne Çıkan Şeriat ve Aydınlanma kitaplarını, öne çıkan Şeriat ve Aydınlanma sözleri ve alıntılarını, öne çıkan Şeriat ve Aydınlanma yazarlarını, öne çıkan Şeriat ve Aydınlanma yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Bugün okuduğum "Müptezel" kelimesinin geçtiği en doğru cümle.
Atatürk'ün, mucize olarak şeriat bataklığından kurtarıp akılcılığa, müspet ahlaka, vicdan ve benlik duygusuna ve çağdaş uygarlığa ulaştırdığı Türk toplumu bugün, müptezel çıkarlar uğruna her şeyi din açısından ölçüye vuran şer temsilcilerinin pençesindedir.
Muhammed'in tanımına göre Müslüman olmayanlar "Müşrikler" ve "Ehli kitap" (kendilerine kitap verilmiş olanlar) olmak üzere ikiye ayrılmıştır ve bunlar arasında da eşitsizlikler vardır. "Müşrikler", Tanrı'ya eş koşanlardır (diğer bir deyimle "putperestler"dir). "Ehl-i kitap" ise
Sayfa 128Kitabı okudu
Reklam
Yine şeriatçılara göre, ilk olarak insanlar arası eşitliği öngören ve köleci zihniyete karşı gelen, Kur'an'dır ve güya bu olay, insanlık tarihi bakımından yepyeni bir gelişme sağlamıştır. "Eğer bu böyle ise, neden dolayı Muhammed köleliği yasaklamamıştır, kökünden yok etmemiştir?" şeklindeki bir soruyu da şeriatçılar şöyle yanıtlarlar: "Bir kere", derler; "kölelik İslam öncesi dönemlerden beri süregelen bir kuruluştur. Muhammed bu kuruluşu, yaşamın bir gerçeği olarak buldu. Eğer köleliği yasaklamış olsaydı, iç kargaşalıklara ve ayaklanmalara sebep olmuş olurdu. Daha başka bir deyimle Araplar arasında geçerli bulunan kölelik sistemini bir hamlede kaldırıp atmak Tanrı'ya ve Muhammed'e sakıncalı göründü."
Eğer Muhammed'in dediği gibi rızkı dağıtan Tanrı ise ve Tanrı bu rızkı, kimine az, kimine çok olmak üzere dağıtıyor ise, bu takdirde toplum düzenindeki bozukluklardan, azgınlıklardan sorumlu olanın sadece Tanrı olması gerekmez mi? Eğer Tanrı herkese bol rızk vermiş olsaydı, kuşku edilemez ki, hiç kimse sefalet ve açlık içerisinde kalmayacak ve dolayısıyla başkasının rızkına ve varlığına göz dikmeyecek, böylece yeryüzünde düzensizlik sürmeyecek, toplum düzeni bozulmayacaktı. Ne var ki Muhammed'in söylemesine göre, "İnsanlar ancak ihtiyaç içerisinde kaldıkça, ihtiyaçlarını giderebilecekleri kimseye karşı yalvar yakar olurlar. Eğer Tanrı eşitlik sağlama üzere herkese bol rızk dağıtmış olsa idi, bu takdirde kişiler kendilerini Tanrı'ya karşı muhtaç durumda bulmazlar ve yalvar yakar olmazlardı". (Bu konuda Muhammed'in Kur'an'a koyduğu ayetlerden bazıları için bkz. Şûrâ Suresi, ayet 27; Alak Suresi, ayet 6-7; Zuhruf Suresi, ayet 32)
Sayfa 136Kitabı okudu
Bilindiği gibi Kur'an'da, erkeklere dörde kadar kadın ve dilediği sayıda cariye alma hakkı tanınmıştır. "Hür" kadınlarla evlenme olanağına sahip bulunmayanlar, bu hükümden yararlanarak kendilerine cariye edinebilir ve böylece şehvet ihtiyaçlarını giderme olanağını bulurlar.(K. Nisa Suresi, ayet 3)
Sayfa 65 - Kaynak YayınlarıKitabı okudu
Şeriatçıyla Mücadelenin El Kitabı
Atatürk'ün, mucize olarak şeriat bataklığından kurtarıp akılcılığa, müspet ahlaka, vicdan ve benlik duygusuna ve çağdaş uygarlığa ulaştırdığı Türk toplumu bugün, mübtezel çıkarlar uğruna her şeyi din açısından ölçüye vuran şer temsilcilerinin pençesindedir. Şeriatçılar, görülmedik bir pespayelikle, sinsi ve hileli usullerle devlet yönetiminin kilit noktalarını ve bu arada laikliğin silahlı teminatı olan orduyu ele geçirme hevesindedirler. İnsanlarımız, tıpkı Cumhuriyet döneminden önce olduğu gibi, şeriatın insan beynini kemirici, aklı ve mantığı kemirici, düşünme gücünü yitirici, özgürlük duygusunu yok edici, yaratıcı zekayı köreltici, insan varlığını "kul" kertesine indirici, kadınları küçültücü ve daha doğrusu insan varlığını her türlü gelişme olasılığından uzak kılıcı verileriyle eğitilmekte, aklen ve ruhen şekillendirilmektedirler. Bu felaketli gidişi önlemenin tek yolu, akılcılığın seslenişine kulak verip, laikliğe ve Atatürk devrimlerine sarılı olarak şeriatçının yalan kökenli sahte saltanatına ve aydınlığa başkaldıran başıboş saldırılarına karşı savaşım vermektir.
Sayfa 305 - Kaynak YayınlarıKitabı okudu
Reklam
İslam'da Cariye ( Kadın Köle )
Sosyal durumlar bakımından da aşağı kılınmışlardır, örneğin hür bir kadınla evli olan erkek, cariye edinebilir, fakat onunla evlenemez. Cariyeye gelince, o da sahibinin izni olmadan evlenemez.
Muhammed, rızk azlığını, yoksulluğu ve bahtsızlığı Tanrı'dan gelme şeyler olarak göstermek suretiyle, taraftarlarını kendi kaderlerine boyun eğdirtme yolunu bulmuştur. Bu siyasetini pekiştirmek maksadıyla rızkı ve mal azlığını ya da dünya yaşamındaki sefalet ve felaketleri, Tanrı sevgisiyle orantılı kılmaya çalışmış ve örneğin şöyle demiştir: "Tanrı bir kulunu sevdiği zaman onu bela ile iptila eder. Sevgisi son haddine vardığı vakit, aile, mal, evlat diye kendisinde hiçbir şey bırakmaz. " Ve bu söylediklerini biraz daha vurgulamak üzere; "Beni seven, fakirliği sever" diye eklerdi. Ne var ki, başkalarına yoksulluğun fazilet olduğunu söylerken kendisi, bu söylediklerinin tersine, varlık edinmekte sakınca bulmamıştır. Medine döneminde çete saldırıları ya da savaşlar yolu ile elde ettiği ganimet mallarından kendisine düşen paylarla oldukça varlıklı ve rahat bir yaşam sürdürmüştür. İslam kaynaklarının bildirmesine göre Muhammed, geniş arazilere, bağ ve hurmalıklara sahip olup bu arazilerinde köleler çalıştırırdı.
Sayfa 138Kitabı okudu
"Arapları üç nedenle seviniz: çünkü ben bir Arap'ım; Çünkü Kur'an Arapça'dır; çünkü Cennet sakinleri Arapça konuşurlar." "Arapları sevmek iman (sahibi olmak) demektir; onlardan nefret etmek imansızlık demektir; kim ki Arap'ları sever beni seviyor demektir; kim ki Araplardan nefret eder, benden nefret ediyor demektir" "Arapları seviniz ve onların bekasını dileyiniz; çünkü onların varlığı İslamın ışık saçabilmesi için şart'tır; yokluğu ise İslamın zulmet'e boğulmasıdır" "Arapları yermek (eleştirmek), putperestliktir." [Bkz. Buhârî'nin Sahih'i ya da al-Muttaki'l-Hindî'nin Kanz al-Um- mâl fî sunan al-akvâl ya da Aclûnî'nin Keşfu'l-Hafa'sı ya da Razî'nin e't-Tefsiru'l-Kebîr vd.] Muhammed'in bu tür sözlerine ve vasiyetine dayalı olaraktır ki Ömer b. Hattab, Arap'ın bedevisini bile "İslamın madde-i asliyesi(İslamın öz'ü) olarak tanımlamıştır. Halifeliği sırasında, kendisinden sonra gelecek olan halifeye, çeşitli hususlarda tavsiyelerde bulunurken şunları eklemiştir: "(Halifenin) Ayrıca bedevîlere de iyi muamelede bulunmasını tavsiye ederim. Çünkü onlar Arap'ın aslı ve İslamın madde-i asliyeleridir. Onların mallarından aldıkları zekât ve sadakalar, onların yoksullarına dağıtılmalıdır."
Sayfa 117Kitabı okudu
Ne anlaşılmaz şeydir ki, Muhammed'in Tanrısı, bütün bu övünmelerini, eşitsizlik yarattığı her alanda tekrarlamaktan geri kalmaz. Örneğin ''hür'' olanlar yanında, onların hizmetini görmek üzere ''köleler'' yaratmış olmakla övünür; cinsiyetler ( kadın-erkek ) arasına eşitsizlikler getirmekle övünür...
158 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.