Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Şeriat ve Aydınlanma

İlhan Arsel

Şeriat ve Aydınlanma Gönderileri

Şeriat ve Aydınlanma kitaplarını, Şeriat ve Aydınlanma sözleri ve alıntılarını, Şeriat ve Aydınlanma yazarlarını, Şeriat ve Aydınlanma yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
368 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
Kur'anda yer alan ayetler ve sahih hadislerden yola çıkarak Şeriat kurallarının absürtlüğünü , ince nükteli bir dille eleştiren bir eser olmuş. Eserde yer alan ayetlerin tefsirleriyle de anlatmaya çalışması yazarın kolay lokma olmadığını gösteriyor. Ayrıca günümüzde İslam'ı eleştiren bu gibi eserlerin yokluğu İlhan Arsel için kolay bir saha yaratmışa benzemiyor. Aksine çok zor bir işin üstesinden geldiği muhakkak. Şeriat hakkında aklımda en ufak bir soru işareti kalmadı diyebilirim. Kitabı sorgulayan bir zihin okuyabilir, diğer kısımda kalan dogmatik zihinler, taraflı bu , üstelik kâfir, aklımızı çekmek için var diyerek irrasyonel yaşamaya devam edebilirler. Bu tarz eleştirel eserlerin çok olduğu bir ülkede yaşamak umuduyla.
Şeriat ve Aydınlanma
Şeriat ve Aydınlanmaİlhan Arsel · Kaynak Yayınları · 201625 okunma
Ölüm döşeğinde, "Arap ceziresinde iki din bir arada olmayacak" diyerek İslam dünyasına hoşgörüsüzlük duygusunu miras bırakmıştır. Onun bu vasiyetini yerine getirmek için 1400 yıl boyunca İslam devletlerinin amacı "cihat" olmuştur. "Müşrik" bildikleri halkları kılıçla Müslüman yapmışlardır; örneğin Orta Asya'daki yüz binlerce Türkün kafaları kesilmiştir. Kitaplılardan (yani Yahudilerden ve Hıristiyanlardan) İslama girmeyenleri "cizye" (yani "kafa parası") vermeye zorlayıp ikinci sınıf insan durumunda tutmuşlardır. Şimdi durum buyken, İslam şeriatının hoşgörü dini olduğunu ya da başka dinlere saygılı olduğunu ya da zorlamaya başvurmadığını söylemek mümkün olur mu? Pek muhtemeldir ki, bu soruya karşı İslamcılar, hoşgörü kılığındaki bazı buyrukları öne süreceklerdir ki bunlar arasında, "Ey Muhammed! Sen öğüt ver. Esasen sen sadece öğüt vericisindir. Sen onlara zor kullanacak değilsin" (Gaşiye Suresi, ayet 21-22) ya da "Benim dinim bana, senin dinin sana...." ya da "Dinde zorlama olmaz" (Bakara Suresi, ayet 256) gibi örnekler bulunmakta. Hemen belirteyim ki, bu tür buyrukların hoşgörüyle ilgisi yoktur.Bunlar, Muhammed'in henüz güçlü bulunmadığı dönemde (örneğin Mekke döneminde) ortaya koyduğu şeylerdir. Medine'ye geçip de güçlenmeye başlayınca ölüm ve dehşet saçan bir siyaset izlemiştir.
Sayfa 321Kitabı okudu
Reklam
İslamcılar, İslamın kaba kuvvetle, kılıç yoluyla değil, ikna yoluyla, fikir ve sevgi yoluyla yerleşmiş bir din olduğunu söylerler. Yalandır; çünkü İslam, Muhammed'le birlikte ve o tarihten bu yana, esas itibariyle korku, dehşet ve ölüm saçıcı usullerle insanlara kabul ettirilmiş bir dindir. Muhammed, bizzat kendisi, Medine'de bulunduğu
Sayfa 320Kitabı okudu
Ne yazık ki, aydın olarak bizler şeriat konularında tam bir bilgisizliğe, medeni cesaret alanında da sınırsız bir ürkekliğe saplanmışızdır. Bu bilgisizlik, cesaretsizlik ve ürkeklik içerisinde şeriatçıyı başıboş bırakmış, onunla tartışamaz, onun yalanlarına karşı çıkamaz olmuşuzdur. Örneğin şeriatçı kalkıp da bize, "Yaşamlarımızı din kurallarına uydurmalıyız, aksi takdirde Kur'an'ı inkâr etmiş oluruz" dediği zaman, kalkıp da kendisine, "Hayır yanılıyorsun ve yalan söylüyorsun, çünkü uymamız gereken şey din kuralları değil, hele Kur'an hiç değil; uymamız gereken şey, her şeyden önce akıl kurallarıdır, akılcılıktır; çünkü şeriat verileri, özellikle Kur'an, akla ve çağdaş yaşamlara yer vermez" diyemiyoruz. Çünkü şeriatın akla, mantığa ve çağdaşlığa ters yönlerini bilmiyoruz ya da bilsek de bunu söyleyecek cesareti gösteremiyoruz. Yine bunun gibi şeriatçı bize, "Şeriata inanan insanlar olarak... cehaleti, ataleti ve meskeneti terk etmeliyiz" dediği zaman, "Hayır yalan söylüyorsun, çünkü cehaleti, ataleti ve meskeneti yaratan tek şey şeriatin ta kendisidir" deyip şeriatçıyı susturamıyoruz, zira şeriatin özünde ve içeriğinde cehalet, atalet ve meskenet yattığını bilmiyoruz; bilsek de söyleme cesaretini gösteremiyoruz.
Sayfa 306Kitabı okudu
Bir aralık Yahudileri hoşnut etmek ve bu sayede kendisine çekmek maksadıyla Muhammed, Kıble yönünü Mekke'den Kudüs'e çevirir. Fakat az geçmeden anlar ki bu yaptığı iş faydasızdır; zira Yahudiler ona yanaşmazlar. Üstelik de bazı Müslümanlar, Kıble'nin Kudüs yönüne çevrilmesini yadırgamışlardır. Yahudileri kazanamayacağını anlayınca
Sayfa 297Kitabı okudu
Kur'an'ın Bakara Suresi'nin 256. ayetinde "Dinde zorlamak yoktur" şeklinde bir hüküm var." Şeriatçılar bunu "din ve vicdan özgürlüğünün temel taşı" olarak göstermeye çalışırlar. Oysa yalandır, çünkü bu ayetin "din ve vicdan özgürlüğü" ya da "hoşgörü" kavramı ile hiç ilgisi yoktur. Şu nedenle ki, bir kere Muhammed, İslamdan gayrı bir dinin varlığını kabul etmediği gibi, güçlendiği dönemde insanları İslama sokmak ve İslamda tutmak için zor kullanarak, daha doğrusu kılıçla iş görmüştür. Taraftarlarını bu işe hazırlamak üzere Kur'an'a: "...Yalnız Allah'ın dini ortada kalana kadar onlarla savaşın." (Bakara Suresi, ayet 193) "...(Ey Muhammed!) De ki 'Güçlü, kuvvetli bir millete karşı, onlar Müslüman olana kadar savaşmaya çağırılacaksınız'..." (Fetih Suresi, ayet 16) şeklinde nice hükümler koymuştur. Burada geçen "Güçlü, kuvvetli bir millet" deyimi, bazı yorumculara göre İranlıları ve bazılarına göre de Yemen'de yerleşik Benu Hanife kavmini kapsar.
Sayfa 283Kitabı okudu
Reklam
"(Ey Muhammed!) De ki: 'Ey kâfirler, ben sizin taptıklarınıza tapmam; benim taptığıma da sizler tapmazsınız; ben de sizin taptığınıza tapacak değilim; benim taptığıma da sizler tapmıyorsunuz; sizin dininiz size, benim dinim de banadır." (Kâfirûn Suresi, ayet 1-6) Daha başka bir deyimle yukarıdaki ayetin, hoşgörü ile ve hele Yahudilerin ve Hıristiyanların inanç özgürlükleriyle hiç ilişkisi yoktur. Bu ayeti, kendisini Araplara gönderilmiş peygamber olarak tanımladığı "Birinci Mekke döneminde" koymuştur. Muhatabı Müslüman yapmaya çalıştığı Kureyşli Araplardır. Bu Araplar ikide bir kendisine gelip: "Sen bizim taptıklarımıza bir yıl müddetle tap, biz de senin taptığına bir yıl tapalım" şeklinde konuşurlar ve barış yolu bulmaya çalışırlardı. İslam kaynaklarından öğrendiğimize göre bir aralık Muhammed, sırf ödün (taviz) verip onları kazanma ümidiyle, tekliflerini kabul etmiş ve örneğin Kur'an'a: "Bana Lât, Uzza ve üçüncü olarak Menafi haber verin" şeklinde ayet koymuş ve "Bu putlar yüksek mahalden uçan turna kuşlarıdır, bunların şefaati beklenir" şeklinde konuşmuştur." Fakat bunu yapmakla kendi taraftarlarını hayal kırıklığına uğrattığını anlayınca "Şeytan beni kandırdı" deyip söylediklerinden vazgeçmiştir. Bundan dolayıdır ki bu vesileyle koyduğu ayetler "Şeytan ayetleri" diye anılır: Güya şeytan Muhammed'i kandırmış ve gönlüne yukarıdaki ayetleri koymuştur. (Hac Suresi, ayet 52-53)
Sayfa 280Kitabı okudu
Gerçekten de, Medine'ye geçip de güçlenmeye başladığı andan itibaren hoşgörülü tutumunu terk etmiş ve şiddet uygulamalarına yönelmiştir. Örneğin güçsüz bulunduğu dönemde: "Kur'an bir öğüttür... dileyen öğüt alır." (Müddessir Suresi, ayet 53-54) şeklinde ya da; "(Ey Muhammed!) Sana düşen yalnızca duyurmaktır..."
Sayfa 276Kitabı okudu
Öte yandan kendi ana ve babasına ve kendisine babalık etmiş amcasına (Ebû Talib'e) dahi, Müslüman imanında ölmediler diye, "mağfiret" dilemeyen ve ana-baba-kardeş-çocuklar arasına, inanç farkı nedeniyle düşmanlık yerleştiren, ya da "İslamdan gayrı (gerçek) din yoktur" ve "Her kim İslamı terk ederse onu hemen öldürünüz" diyen, ya da ömrünün son yirmi (ya da yirmi üç) yılını, elinde kılıç "kâfirlere" karşı saldırılarla geçiren, ganimetler edinen ve nihayet ölüm döşeğinde; "Arap ceziresinde iki din bir arada bulunmayacak" diyerek son nefesini veren Muhammed gibi bir kimseyi "hoşgörü şampiyonu" şeklinde tanımlamak çok yanlış olur.
Sayfa 257Kitabı okudu
Gerçekten de, irade özgürlüğüne zerrece yer vermeyen, kişi ve toplum yaşamlarının her yönünü "vahiylerle" düzenleyen ve İslamdan gayrı dine yönelenleri "sapık" ilan eden, ana-baba-kardeş vs. gibi akraba ve yakınlar arasında dahi, inanç farkı nedeniyle düşmanlık tohumları eken, yeryüzünü "Darülislam" (Müslümanların yaşadıkları yerler) ve "Darülharb" (kâfirlerin yaşadıkları yerler) diye ikiye bölüp Müslümanları "kâfirlere" karşı savaşa sürükleyen İslam şeriatını "hoşgörü" dini olarak tanımlamak gülünç olur.
Sayfa 256Kitabı okudu
Reklam
"...müşrikleri nerede bulursanız öldürün..." diye buyurmuştur. Bu durumda "müşrikler" (puta tapanlar, yani Tanrı'ya eş koşanlar) için, ya İslam olmak ya da ölümü göze almak gibi iki şık vardır. "Kitaplılara" (Yahudilere, Hıristiyanlara) gelince: Muhammed'in söylemesine göre Tanrı, onlara karşı da "cihat edilmesini" (savaşılmasını) emretmiştir, ta ki İslamı kabul etmelerine, ya da "cizye" (kafa parası) vermelerine kadar. Eğer "küçülerek" ve "aşağılanmış olarak" kendi elleriyle "cizye" verecek olurlarsa, kendilerine canları bağışlanır. (Bkz. Tevbe Suresi, ayet 29)
Sayfa 256Kitabı okudu
"Kadınlar insanın karşısına şeytan gibi çıkarlar... Size doğru bir kadının geldiğini gördüğünüz zaman bilesiniz ki, size yaklaşan bir Şeytandır." Bu vesileyle erkeklere şu öğütte bulunmuştur: "Sokakta giderken kadın denilen şeytanı gördüğünüz an derhal eve dönüp karılarınızla sevişin ve kabaran şehvetinizi giderin." Dikkat edileceği gibi Muhammed, kadın sınıfını aşağılatacağım diye, aslında erkek sınıfını aşağılatmıştır; şu bakımdan ki, yukarıdaki tanıma göre erkekler, hani sanki irade sahibi olmayan hayvanlardır da kadın gördükleri an şeheviliklerine hâkim olamayıp saldırıya geçmekten kendilerini alamazlar.
Sayfa 243Kitabı okudu
Muhammed'e göre kadınlar hilekârdırlar, fitne kaynağıdırlar; onu bunu tuzağa sokalar. Bunu anlatmak maksadıyla: "... Kadınlardan sakının, zira Benî İsrail'de ilk fitne kadın yüzünden çıktı" demiş ve şunu eklemiştir: "... Benden sonra erkeklere, kadınlardan daha zararlı fitne ve fesat (amili) olarak hiçbir şey
Sayfa 242Kitabı okudu
Şu bakımdan ki, bir kere İslam, sadece Müslümanlar arası kardeşliğe ve Müslümanlar arası sevgiye yer verir. Müslüman olmayanları "kâfir" olarak hor görür, onlara, hem bu dünyada hem de gelecek dünyada azap hazırlar. Biraz yukarıda belirttiğimiz gibi, bu dünya yaşamı boyunca onlara, genelde ölüm azabını layık bulur. Bununla beraber bu uygulama, onların "müşrik" ya da "Kitap verilmiş" olmalarına göre biraz farklıdır. Müşrikler, Tanrı'ya eş koşanlardır (puta tapanlardır), ki her nerede bulunurlarsa mutlaka öldürülmeleri gerekir. (Bkz. Tevbe Suresi, ayet 5) "Kendilerine Kitap verilmiş" olanlar ise (ki bunların Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sabiiler olduğu bildiriliyor Kur'an'da), ya İslamı kabul etmek ya da eğer kabul etmeyecek olurlarsa, "cizye" (kafa parası) vermek zorunluluğundadırlar. Bunu da yapmayacak olurlarsa, üzerlerine saldırılması ve öldürülmesi gereken kimselerdir. (Bkz. Tevbe Suresi, ayet 29) Muhammed'in Tanrısı, "müşrikler" ve "kitaplılar" dışında, bir de "münafıklar" diye bir ayrım yapar ki, bunlar İslamı içtenlikle değil, sadece dış görünüşleriyle benimsemiş olanlardır. Muhammed'in söylemesine göre "insanlar arası kardeşlik" sadece Müslümanlar arasında var olabilir, örneğin Kur'an da: "... Müminler ancak kardeştirler..." (Hucurât Suresi, ayet 10) diye yazılıdır. Ve güya Tanrı Muhammed'e: "...Müminler için (şefkat) kanadını indir" (Hicr Suresi, ayet 88)
Sayfa 228Kitabı okudu
Kur'an'ın Tahrim Suresi'nde, Muhammed'e karşı kıskançlık göstermek üzere anlaşan eşlerin Tanrı tarafından uyarılmalarıyla ilgili şöyle bir ayet var: "Eğer O (Muhammed) sizi boşarsa Rabbi ona, sizden daha iyi... sebatla itaat eden, tövbe eden... dul ve bakire eşler verebilir." (K. 66 Tahrîm Suresi, ayet
Sayfa 218Kitabı okudu
158 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.