Büyük şehir bütün karmaşıklığı, sonsuzluğu içinde sessiz sedasız uyuyor ve koynunda birbirine benzemez milyonlarca insan ve macera saklıyordu... Fakat bir insan kalbi bu şehirden daha karmakarışık, daha uçsuz bucaksız değil miydi?
Sabahattin Ali' nin bugün mezarının nerede olduğu bile bilinmiyor. Bu gibi kitaplar, mezarının yeri bile bilinmeyen, geçmiş hükümetlerin bir mezar yerini bile çok gördükleri Sabahattin Ali için dikilen gerçek mezar taşlarıdır.
(Uğur Mumcu)
Ölüm hiç bir zaman ona fevkalade bir şey gibi görünmemişti. Etrafında, küçükten beri, en çok gördüğü şey ölümdü. Yalnız ölümün bir şekli vardı ki; düşündükçe tüyleri ürpertiyordu.
Köyde ölen sığırlara, atlara ve diğer hayvanlara, gündüz kargaların ve gece çakalların nasıl üşüştüklerini ve ertesi gün o leşten nasıl bir kaç parça kırmızı renkli kemikten ve bir kaç tutam kıldan başka bir şey kalmadığını çok görmüştü. Farkında olmadan şimdi onu bu korku avucunun içine almış bulunuyordu: Kim olduğunu, ne olduklarını bilmediği ve kendisine bir çakal veya bir karga kadar yabancı bulduğu bu adamların ihtimal onu aynı şekilde dideceğini, tanınmaz hale sokacağını sanıyordu.
Biliyor musunuz, bir dakika, hatta bir saniyede verilen veya verilmeyen bir karar, bir tereddüt anı, insanın hayatı üzerinde ne uçsuz bucaksız neticeler doğurabiliyor.
Döndüm daldan kopan kuru yaprağa
Seher yeli dağıt beni kır beni
Götür tozlarımı buradan uzağa
Yarin çıplak ayağına sür beni
Aldım sazı çıktım gurbet görmeye
Dönüp yare geldim yüzüm sürmeye
Ne lüzum var şuna buna sormaya
Senden ayrı ne hal oldum gör beni
Ayın şavkı vurur sazım üstüne
Söz söyleyen yoktur sözüm üstüne
Gel ey hilal kaşlım dizim üstüne
Ay bir yandan sen bir yandan sar beni
Sekiz yıldır uğramadım yurduma
Dert ortağı aramadım derdime
Geleceksen bir gün düşüp ardıma
Kula değil yüreğine sor beni
"Biliyor musunuz, bir dakika, hatta bir saniyede verilen veya verilemeyen bir karar, bir tereddüt anı, insanın hayatı üzerinde ne uçsuz bucaksız neticeler doğurabiliyor.."