Zil çalardı. Postacı şunu biliyordu: Kapıyı bir süre açmazsak, bahçedeyizdir. “Ağabey, şuraya bir imza...” Ona, eğer kızarmışsa, çilek verirdim. Biraz dinlen. Çok sıcak, neyse ki ağaçların gölgesi, elmamız nasıl? “Ne zaman aşıladınız ağabey?” Geçen hafta. Güçsüz bir adamdı. Hiçbir zaman mektuplarımızı, filmlerdeki gibi neşeyle getirmedi. Hep yorgun argın geldi. Belki de bu yüzden: O evde mutlu bir haber almadım hiç.