Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Matbuatta Mehmet Akif 1936-1940

Sessiz Yaşadım

İsmail Kara

En Eski Sessiz Yaşadım Gönderileri

En Eski Sessiz Yaşadım kitaplarını, en eski Sessiz Yaşadım sözleri ve alıntılarını, en eski Sessiz Yaşadım yazarlarını, en eski Sessiz Yaşadım yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"Mehmed Akif Ersoy Okuma Etkinliği" (26.05.2020 - 15.07.2020)
Merhabalar, öncelikle herkesin Ramazan Bayramı’nı kutlarım. Rabbim daha nice bayramlara ve Ramazanlara hayırlısıyla kavuşmayı ve hakkıyla istifade edebilmeyi nasip etsin inşallah. Fark eden okurlar olmuştur belki, bir süredir Mehmed Akif üzerine okumalar yapıyorum. Bu süreç bilinçli bir program dahilinde de olmadı. İsmet Özel “Kitaplar insanı
Âkif sessiz ölmüştü. Hastalanıp Mısır'dan Istanbul'a döndüğünde geç farkedilmişti. Fark edildiğinde de pek bir şey değişmemişti. Bu garip adam hasta yatağında dalgın gözlerle mübtelâsı olduğu İstanbul'u seyrederken kim bilir neler geçirmişti içinden... Pek merak edeni olmamıştı... Sevenleri hep olmuş ama, suçlayanların suçlayıcı nazarları, kelâmları bu muhabbeti gölgelemişti sanki... Vefatında -muhtemelen böyle bir şey istemezdi zaten- devlet töreni yapılmamıştı. Sıradan, fakir, gariban bir adam gibi derme çatma bir tabutla hamalların omzunda hastaneden Beyazıt Camii'ne getirilmiş, o esnada çevreden bulunan bir Türk bayrağıyla tabutu örtülmüş, sonra bir yerlerden Kâbe örtüsü gelmiş, o da tabutun baş kısmına itina ile yerleştirilmiş, birden nereden çıkageldikleri belli olmayan her sınıftan halk ve kalabalık bir üniversite kitlesinin elleri üzerinde nașı Edirnekapı mezarlığına taşınmıştı. ... Akif...sessiz göçmüştü koca şair. Özlediği o uzak beldeye, taa ezelden aşinası O dosta sessizce gitmişti: Her şey eninde sonunda sessizdir zaten, değil mi?...
Reklam
Zararı yok, bazen bütün bir memleketi birkaç adamın vefası temsil eder. Peyami Safa
Milli edebiyatın en kuvvetli yazıcısı M(ehmet) Akif
Günün birinde sessiz sedasız yola revan olarak, vatan ufuklarını aşan şair Mehmet Åkif, tam on bir yıl süren bu uzun seferin sonunda, işte, bembeyaz bir hastane odasının, bembeyaz bir yatağında solgun, mecalsiz ve bitap yatıyor. Başucundaki sandalyeye oturdum. Ak kılların çerçevelediği bu sarı yüze, bu gevşemiş, sarkmış çizgilere, bu yorgun ve dalgın gözlere bakıyorum: Zaman denen şeyin kudretini, hayat denen efsanenin sırrını bilmek istiyorum, sonra, yavaşça soruyorum: - Özledin mi bizi üstat? Dudaklarını hiç kıpırdatmasaydı, hiç ses çıkarmasaydı bile, bu zehir gibi gülümsemesile her şeyi söylemiş olurdu: - Özlemek mi oğlum.. Özlemek mi?.. Bu acının büyüklüğünü bir daha kendi içinde görmek ister gibi gözlerini yumdu, sonra, kesik kesik konuştu; -Mısır'dan üç gecede geldim... Bu üç gece, otuz asır kadar uzun sürdü... Orada on bir yıl kaldım... Fakat bir an oldu ki, on bir gün daha kalsaydım, çıldırırdım. - Hasret... Kupkuru dudaklarından kendi gibi solgun bir ses sızıyor: -... Çok acı... - Ya kavuşmanın sevinci? - Onu sorma oğlum... Onu ben kendi kendime bile soramıyorum. Ancak yazık ki vapurdan çıkar çıkmaz yatağa düştüm, hiçbir şey göremedim. Ve kendi kendine söylüyor: - Cennet gibi yurdumdayım ya... Çok şükür.
Sayfa 60 - Feridun kandemirKitabı okudu
-Üstad, Prens Aziz Hasan'ın çocuklarına Melik Fuad'ın hemşiresi Prenses Nimet Muhtar'ın sarayında ders veriyordu. Hastalığı ilerleyip te devam edemiyecek hale gelince itizar etmiş, Prenses de, çocuklar da müteessir olmuşlar: - Bir hatıra olmak üzere hep beraber bir fotoğraf çektirelim, demişler. Sarayın bahçesinde fotoğraflarını çektirmişler. Üstad fotoğrafını gördüğü zaman çok müteessir olmuş. Bize bunu anlattıktan sonra dedi ki: - Gölgemi canlı cenaze gibi serilmiş görünce çok müteessir oldum. Bu manzara bana şu kıt'ayı ilham etti: Şu serilmiş görünen gölgeme imrenmedeyim; Ne saadet? Hani ondan bile mahrumumn ben. Daha yıllarca eminim ki hayatın yükünü Dizlerim titreyerek çekmeye mahkůmum ben. Çöz de artık yükümün kör düğüm olmuş bağını, Bana çok görme, ilahî, bir avuç toprağını.!. Fotoğrafın arkasına bu beyitleri yazarak İstanbul'da kızı Cemile'ye göndermiş o da müteessir olmuş" (Eşref Edib, Mehmet Âkif)
MIsır'da Akif'in en büyük dostu Abbas Halim Paşa'ydı. O vefat ettiğinde "Canan niçin gittin?" demekten kendini alamayan üstad, ondan sonra Mısır'da duramayacağını anlamış ve dönmek üzere hazırlanmaya başlamıştı. (Beşir Ayvazoglu arsivi)
Reklam
Ötedenberi en büyük emellerinden biri İstiklâl Harbi'nin destanını yazmaktı. Mısır'a çekilmekten maksadı, hayat gailelerinden azade bir köşede çalışmak ve bu destanı yaratmaktı. Tam bu sırada Diyanet İşleri Riyaseti ona Kur'an tercemesini vermek istedi, Kendisi bu isi kat'i surette kabul etmemek istemiş ve bu kararında ısrar etmişti. Bu ısrara,
Sayfa 112 - Çantay, Akifname, s330 ; Dücane Cündioğlu, Bir kuran şairi, s. 372Kitabı okudu
Kendim için
Şu serilmiş görünen gölgeme imrenmedeyim: Ne saadet! Hani? Ondan bile mahrumum ben! Daha yıllarca, eminim ki, hayatın yükünü Dizlerim titreyerek çekmeğe mahkûmum ben! Çöz de artık yükümün kördüğüm olmuş bağını Bana çok görme ilâhî, bir avuç toprağını! M. Akif Ersoy
Sayfa 121Kitabı okudu
Aziz üstat! Âlemdağı'ndaki çiftliğini ve Beyoğlu'ndaki apartmanını sana bir kucak gibi açan Mısırlı prensten başka bir Türk zengini elini uzatmadısa bizi af et. Ve ebedî istirahatgâhında rahat uyu! Okuyan ve hisseden Türk gençliği seni el üstünde taşıyarak kara toprağa değil kalbine gömdü. Orada ebediyete kadar yaşayacaksın.
Sayfa 125 - Ziya İlhanKitabı okudu
Âkif'i gömdüğümüz günün sabahı idi. Tramvayda, önümdeki sırada, iki Üniversiteli genç kız Cumhuriyet gazetesini okuyorlardı. Birisi başını kaldırdı ve arkadaşına: - A, bak! .. dedi, Akif ölmüş.. Öteki hayretle cevap verdi: - Sağ mıydı?.. - Bilmem, sağmış ki öldü. Düşündüm. Bu genç kızlar ki en aşağı on bir uzun yılı, öğrenmek uğrunda
Sayfa 134 - Yarım ay, 1 İkincikanun 1937.(Çantay, Akifname, s. 336)Kitabı okudu
31 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.