Yaramaz ve sürekli can sıkıntısından şikayet eden Şooya ile duyma engelli dünya tatlısı Şooko'nun hikayesinin anlatıldığı Sessizliğin sesi, uzun zamandır okuduğum en tatlı mangaydı. Başlarken çerezlik romantik bir hikaye okuyacağımı sanmıştım ama bu kadar seveceğimi asla tahmin etmezdim.
Başlarda Şooya'nın iç dünyasını anlamak benim için zordu. Bu yüzden ona sempati duymakta oldukça zorlandım. Şooko'nun ise başına gelenleri, sürekli yaşadığı zorbalığı okumak beni çok üzdü. Açıkçası biri sadece duymuyor diye bu kadar zorbalık yapmak, yapan kişi çocuk bile olsa bana çok abartılı geldi. Defterinde kendisine yazılan kaba cevapları gördüğümde de çok şaşırdım. Ya da okul sonrası işaret dili eğitimine sadece 3 dakika ayırmak cidden zor mu mesela insanlar için? Çocukların itiraz etmesini geçtim ama koskoca öğretmenin bile 3 dakikacık ayıramaması nasıl bir kötülük? İlk baştan beri Şooko'nun yaşadığı zorbalığa ses çıkartmayıp gülen, işler ciddileşince de Şooya'ya zorba olduğu için (!) zorbalık yapan sınıf arkadaşları ve öğretmenine ne demeli peki? Manga boyunca insanlar beni o kadar çileden çıkardı ki hikayenin içine girip, Şooko'cuğuma sarılıp, onu tüm bunlardan korumak istedim.
Hikayeden ayrı olarak manganın çizimleri de çok tatlı. Bütün paneller özenle çizilmiş. Olumsuz yorum yapacağım tek bir şey bile yoktu. En yakın zamanda diğer ciltlerini de alacağım.
10/10