Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Seyahat Jurnali

Âli Bey

Seyahat Jurnali Gönderileri

Seyahat Jurnali kitaplarını, Seyahat Jurnali sözleri ve alıntılarını, Seyahat Jurnali yazarlarını, Seyahat Jurnali yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
144 syf.
·
Puan vermedi
Ali Bey'in "Seyahat Jurnali", Tanzimat Dönemi'nde yaşananları Batılı bir bakış açısıyla aktaran nadir eserlerden biri. Ali Bey'in Doğu ve Güneydoğu Anadolu, Suriye ve Irak'ı kapsayan seyahati, dönemin coğrafyasını ve kültürel yapısını zengin bir şekilde aktarıyor. Kitap, sadece bir seyahat günlüğü değil, aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu'nun idari yapısını, toplumsal dinamiklerini ve dönemin ticari ilişkilerini anlamamıza da yardımcı oluyor. Ali Bey'in gözlem ve tespitleri, o dönemin sosyal, ekonomik ve politik yapısına ışık tutarken, aynı zamanda farklı kültürlerin etkileşimini ve çeşitliliğini de gözler önüne seriyor. Tarih meraklıları, seyahat tutkunları, Osmanlı dönemi edebiyatı ve kültürüne ilgi duyanlar için kaçırılmayacak bir eser.
Seyahat Jurnali
Seyahat JurnaliÂli Bey · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2019721 okunma
Bir hayli zaman boş yerlerden geçtikten sonra insan yüzü görmek ve insan sesi işitmek hoşa gidiyor. Hayduda bile rastlasak güler yüzle karşılanacak.
Reklam
144 syf.
8/10 puan verdi
·
4 günde okudu
Osmanlı Ortadoğu'sunda bir Yolculuk
Seyahat Jurnali hakkında fikirlerimi beyan etmeden önce kitabın içeriği hakkında aktarmam gereken bazı bilgiler var ki kitabı okumamış kişiler için önemli olduğunu düşünüyorum. -Seyahat Jurnali adlı eser kronolojik olarak Tanzimat Döneminin sonlarına tekabül ediyor olsa da kitabın muhteviyatında edebi bir yön bulunmamakta. -Eser kurgusal bir
Seyahat Jurnali
Seyahat JurnaliÂli Bey · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2019721 okunma
"Ne çare ki bizde her şey görenek olduğundan, görülmemiş bir şeyin kurulmasına kimse girişmek istemez."
"Memleketin içi ne kadar kasvetliyse dışı da o kadar hoş ve gönül alıcıdır."
..bir set üzerinde eski tunç toplardan bir top gördüm. Bu top, cennetmekan Sultan IV . Murat'ın Bağdat'ı fethi sırasında kullandığı kuşat­ma toplarındanmış. Ancak etrafındaki parmaklık şeklinde koyulmuş zincirin üzerinde birçok sıtma bağları bulunması dikkatimi çekti. Yanımda bulunan kişiye sebebini sordum. Halkın bu topu kutsal sayarak ziyaretine gelip dilek diledik­lerini ve hatta bazı kadınların yeni doğan çocuklarını buraya getirerek topun ağzından içeri sokup etrafını tavaf ederek uzun ömürlü olması için dua ettiklerini bildirdi!
Reklam
Şiilerin Kerbela'ya çok sayıda cenaze getirip defnettikleri bilinir. Bu nedenle avlunun dört tarafındaki odaların pek ço­ğunda Hint ve İran prenslerinin mezarları vardır. İnsanların cenazeleri kıl çuval sarılı tabutlar içinde gelir ve avlunun al­tında mağaralar olduğundan bu cenazeler evvela türbe içine getirilerek mezar-ı şerifin etrafında dolaştırıldıktan sonra o mağaralara koyulurmuş. Mağaralar her ne kadar geniş ve büyükse de her sene getirilen cenazelerin fazlalığından dola­ yı üç beş senede bir kere boşaltılması gerekirmiş. Çıkarılan kemikler odun yerine külhanlarda yakılmak üzere hamam­cılar tarafından satın alınırmış.
1895 Bağdat
İslam kadınları sokakta ke­narları kılaptandan veya ipekten su işlenmiş zemini düz çarşaf ve siyah kıldan dokunmuş peçe ve koncu yüksek sarı çedikle pabuç kullanırlar. Yahudi kadınları lacivert ve beyaz ince satrançlı dokunmuş ve kenan sarı telden bir su işlenmiş çarşaf ve siyah kıldan peçeyle yalnız sarı pabuç kullanırlar. Hıristiyan kadınları İslam kadınları gibi çarşaf kullanırlarsa da yüzleri bazen açık ve bazen peçe yerine siyah gazlı veya tülden ince bir mendille örtülüdür. Ayaklarına çoğunlukla potin ve galoş giyerler.
...bu sıtma bağları hayvanlara gölgelik olan şu bir iki ağacı kaza baltasından kurtarmak için ziyaret yeri zannedilsin diye çobanların akıl ettikleri bir tedbir ve hile olsa gerektir. Vaktiyle İstanbul'un eski sokaklarının köşe olan yerlerinde birer mezar taşı bulunduğu gibi.
Cizre'nin gerçek ismi Cezire-i ibn-i Ömer'dir. Mardin'e bağlı kaza merkezidir . Cezire (ada) deyiminin sebebi de Dicle'nin kabardığı zamanlar kalesinin hendeklerine su girip memle­ket bir ada şeklinde kaldığı içindir.
Reklam
Bağdat'ta yazları pek çok leylek bulunur. Bu hayvan her yerde olduğu gibi yazları gelip kışları daha sıcak yerlere gi­der. Bunların gelme zamanında beş, on, yirmisi birden ge­çerken çocuklar "Vak!" diye bir ağızdan bağırmaya başlar­lar. "Vak"ın yere düşmek anlamında olduğu malumdur. Bu feryadı işitince leylekler dengelerini kaybeder ve içlerinden birkaçı mutlaka yere düşer ki hakikaten gariptir.
Yolda basit ve boş olan zeminin bazı yerlerinde büyücek göl gibi sular görünmekte ve hatta gölün ortasında yüksek yerlerin ada gibi suda yansıdığı görülmekteydi. Meğer bu görünen göller, çöllere özgü serap denilen ışık yansımalarından ibaretmiş. Yaklaştıkça hayal gibi yok oldular.
Eskicilik burada da Yahudilere özgüdür. Şu farkla ki Bağdat'ın Yahudileri, "Eskiler alayım! " yerine "Bey'!" diye bağırırlar.
Buradan Musul'a karadan kırk sekiz sa­attir. Bu civarda Babıniyet'ten başka Türkmen köyü yoktur. Cizre'den buraya kadar birkaç Arap köyünden başka yetmiş kadar Yezidi köyü vardır. Bilal-i Habeşi Hazretleri'nin ma­kamı denilen yerden her sene güz mevsiminde bir top sesi gelir. Topun şiddetinden bütün köyün evleri sarsılır. Topun sesinden başka dumanı da görülür. Tecrübemize göre bu duman hangi tarafa yönelik olursa o sene o tarafta bereket­sizlik veyahut bir hastalık olur. Top sesi ve dumanı çıkan yerde, kaya içinde bir delik olduğu görülmüştür. Topun atıl­masından sonra gidilip incelenince deliğin ağzı siyahlanmış görünür ve barut kokusu duyulur.
3 Mart 1885 Siverek
Gündüz kahvaltı için indiğim köylerden Curnuş isminde bir köyün kahvehanesinde köyün imamı Hayber'in Fethi menkıbesi okumakta ve başına toplanmış olan köyün ağaları dinlemekteydi.
493 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.