Tolstoy, insanı ve onun duygularını en iyi tanıyan yazarlardan. Bu küçük romanda da bizi içimizdeki şeytanla mücadelemize götürüyor. Anlatım çok sade çok akıcı. Bir akşamda okunabilecek bir eser. Zaaflar karşısında dik durabilmenin tek yolu, güçlü bir inanca bağlı olmak. İçimizde hep bir mücadele var ve bu mücadele zaaflarımızla bizim aramızda. Tıpkı Dostoyevski’nin dediği gibi: “Tanrı olmadaydı her şey mübah olurdu.” Hayatın anlamı tam da bu. Yevgeni’nin kendi için bir ihtiyaç gördüğü evlilik öncesi günahı evliliğinden sonra da onun peşini bırakmıyor. Yevgeni zaafları ve vicdanı arasında zorlu bir mücadele yaşıyor.Topluma rezil olmaktan korkması, sadık eşini üzmeyi vicdanına yedirememesi, bir de bastıramadığı arzuları arasında gelgitler yaşıyor, yanlış olanı bilse de takıntı haline getirdiği yasak arzusunu bastıramıyor. Şeytan, aracı olarak kadını kullanarak tam da en zayıf yerinden vuruyor Yevgeni’yi. Kahramanımız çok güzel mücadele veriyor en çok da meşgul olunca unutuyor arzularını. Amcanın tavsiyesi mekân değişikliği çok iyi geliyor fakat dönünce aynı duygular tekrar bastırıyor. İki farklı sonla bitiyor eser ben ikisine de çok üzüldüm. Keşke Yevgeni içindeki duyguyu yenebilseydi. İnanç güçlü olmazsa zaaflara karşı koymak çok zor. Bazı incelemelerde buna, aşkla mantığın mücadelesi demişler fakat Yevgeni bu hissettiğinin aşk olmadığını amcasına söylüyor. Güzel bir eser, zaaflara karşı bizi güçlü kılan şey sağlam bir inançtan başkası değil. İyi okumalar…