Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Siborg Manifestosu

Donna Haraway

Siborg Manifestosu Sözleri ve Alıntıları

Siborg Manifestosu sözleri ve alıntılarını, Siborg Manifestosu kitap alıntılarını, Siborg Manifestosu en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Ben tarihte, ‘ırk’, ‘toplumsal cinsiyet’, ‘cinsellik’ ve ‘sı­nıf üzerinden kurulan tahakkümlerle etkili bir şekilde baş etmeye çalışmak üzere siyasal birliğe daha fazla ihti­yaç duyulduğu başka bir zaman dilimi bilmiyorum. Ayrı­ca, kurulmasına katkıda bulunabileceğimiz türden bir birliğin fiilen gerçekleşmiş olabileceği başka bir zaman dilimi de bilmiyorum. Yine ‘ biz’im hiçbirimiz, gerçekliğin herhangi bir şeklini ‘onlar’dan birine dayatabilecek ölçü­ de sembolik ya da maddi bir yeterliliğe sahip değiliz ar­tık. Ya da en azından, ‘biz’, bu tür tahakküm ilişkilerinin hayata geçirilmesinde herhangi bir masumiyet iddiasında bulunamayız.
Bir insanın feminizmini tek bir sıfatla adlandırmak (da­hası, her koşulda bu ismi korumakta ısrar etmek) hayli zor­laşmış durumdadır. Adlandırarak dışlama bilinci hayli işlek­tir şimdi. Kimlikler çelişkili, parçalı ve stratejik bir görünüm sunarlar. Toplumsal ve tarihsel düzlemde nasıl şekillendik­leri zorlukla çıkarılabilen toplumsal cinsiyet (gender), ırk ve sınıf gibi olgular, ‘özsel’ birliğe inanmanın temelini oluştura­mazlar. ‘Dişi’yi, kadınları doğal olarak birbirine bağlayan bir terim olarak öne çıkarmanın hiçbir anlamı yoktur. Tartışma­lı cinsel bilimsel söylemlerde ve başka toplumsal pratikler içerisinde kurgulanmış ve kendi başına oldukça karmaşık bir kategori olarak dişi ‘olmak’ gibi bir halden söz etmek de mümkün değildir. Toplumsal cinsiyet, ırk ya da sınıf bilinci, patriyarkanın, sömürgeciliğin ve kapitalizmin çelişkili top­lumsal gerçekliklerinin bize yaşattığı korkunç tarihsel dene­yimlerin kazanımlarıdır.
Reklam
Hepimiz derinden yaralı insanlarız. Bi­zim de yeniden doğuşa (ama yeniden doğuma değil) ihti­yacımız var ve bizim yeniden oluşmamız ihtimali, toplum­sal cinsiyet tanımayan bir canavarca dünya umudu gibi ütopik bir hayali de kapsamaktadır.
Siborg yazarları, köken hikayelerini yeniden naklederek, Batı kültürünün esas köken mitlerini silip geçerler. Biz hepimiz, kıyamette karşılığını bulacak özlemleriyle bu köken mitleri tarafından sömürgeleştirilmiş haldeyiz.
Gerek Marksist-sosyalist feminizmler, gerekse radikal fe­minizmler, ‘kadın’ kategorisiyle ‘kadınlar’ın toplumsal ha­yatlarının bilincinde olmayı eşzamanlı olarak doğallaştırmışlar ve doğal olmaktan çıkarmışlardır. Bu iki olgunun neye benzeyeceğini belki şematik bir karikatürle ortaya serebili­riz. Marksizan sosyalizm, sınıfsal yapıyı ifşa eden ücretli emek analizinde kök salmıştır. Ücret ilişkisinin sonucu, işçi­nin kendi ürününden kopmasıyla birlikte sistematik yaban­cılaşmadır. Bilgide soyutlama ve yanılsama, pratikte tahak­küm egemendir. Emek, bir Marksistin yanılsamayı aşmasını ve dünyayı değiştirmek açısından gerekli bakış açısını bul­masını sağlayacak en ayrıcalıklı kategoridir. Emek, insanı insan kılan insanallaştıncı etkinliktir; emek, bir özne bilgisi­ne, bu suretle boyunduruk altında tutulma ve yabancılaşma bilgisine imkân tanıyan ontolojik bir kategoridir.
Prototipik bir özelliğe sahip olan Silikon Vadisi’nde, pekçok kadının hayatı elektroniğe bağlı işlerde çalışmayla be­lirlenmektedir (bu kadınların özel hayatlarına dair gerçek­likleri de, seri heteroseksüel tekeşliliği, çocuk bakmayı, ge­niş akrabalık bağlarından ya da başka geleneksel cemaat ilişkilerinden uzakta durmayı, yaş ilerledikçe yalnızlık ih­timalinin artmasını ve aşın ekonomik muhtaçlığı içine al­maktadır). Silikon Vadisi’ndeki kadınların etnik ye ırksal çeşitliliklerinin yapısı, kültür, aile, eğitim ve dinde birbirleriyle çatışma halindeki farklılıkların bir mikrokozmosunu barındırmaktadır.
Reklam
Sibemetik-öncesi makineler üzerinde bir ha­yalet gezebilirdi; makinede hayalet heyulasına rastlamak her zaman mümkündü. Materyalizm ile idealizm arasında­ ki, diyalektik bir soyun (bu ‘soy’a ister tin, isterse tarih di­yebilirsiniz) çerçevesini çizdiği diyalogun yapısını belirle­yen de bu düalizm, bu ikicilikti. Ancak makineler temelde kendi kendilerini hareket ettiremiyorlar, kendilerini tasarlayamıyorlar ve kendi başlarına özerk olamıyorlardı; dola­yısıyla, insanın hayallerini gerçek yapmaları söz konusu değildi, sadece bu hayallerin bir taklidini yansıtabilirlerdi. Çünkü insan değillerdi, kendilerini yazamazlardı, ancak o eril üreme hayalinin bir karikatürü olabilirlerdi. Onları başka türlü tasavvur etmek paranoidçe bir çabayı temsil ederdi. Yine de bundan artık o kadar emin olmadığımızı söyleyebilirim ben.
Dünya kapitalizminin örgütlenme yapısının bir parçası olarak evde çalışma ekonomisi, sebebi o olmasa bile yeni teknolojilerle mümkün hale getirilmiştir. Görece ayrıcalık­lı, çoğunlukla da beyaz olan erkeklerin sendikalı işlerini hedef alan saldırının başarısı, kapsamlı bir dağılma ve merkezsizleşmeye karşın emeği entegre edip denetim altında tutmayı hedefleyen yeni iletişim teknolojilerinin gücüne pek aldırış etmez. Kadınlar, yeni teknolojilerin sonuçlarını iki şekilde, gerek aile (erkek) ücretinin (eğer beyazlara öz­gü olan bu ayrıcalığa sahip olabilmişlerse tabii) kaybedil­mesi gerekse -sermaye yoğun hale gelen- kendi işlerinin (örneğin, büro işi ve hemşirelik gibi işlerin) niteliğinin kaybolması olarak doğrudan yaşamaktadırlar.
Kimliğinden soyunmuş olan piç ırk, kenarda köşede kalmışların gücünü ve Malinche gibi bir annenin önemini öğretebilir bize. Beyaz ırktan olmayan kadınlar onu, eril korkuların kötü annesinden, hayatta kalmayı öğreten ve ilk başta okur-yazar olan anneye dönüştürmüşlerdir.
Zihin ile beden, hayvan ile insan, organizma ile makine, kamusal ile özel, doğa ile kültür, erkekler ile kadınlar, ilkel ile uygar arasındaki ikilikierin hepsi ideolojik bakımdan sorunludur. Kadınların fiili durumu, tahakküm enformatiği denen dünya çapındaki bir üretim/yeniden üretim ve iletişim sistemiyle bütünleşme ve o sistem tarafından sömürülme durumudur.
56 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.